30 Kasım 2022 Çarşamba

Vatan savunmasında efeler / KUBİLAY KIZILDENİZLİ


Vatan savunmasında efeler / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

Batı Anadolu’dan gelen gönüllüler zeybek kıyafetleriyle savaşa katılıyordu. Kuşkusuz zeybekler Kurtuluş Savaşı sırasında boş durmadılar ve Atatürk’ün emrinde Yörük Ali ve Demirci Efe’nin komutası altında toplanarak Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi oluşturarak Yunan kuvvetlerine aman vermediler.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Dara düşen ya dağa ya beye yaklaşır”

Avcı’nın aktardığına göre Yurt Ansiklopedisi’nde zeybekler, “zeybekler coğrafyası olarak anılan” Batı Anadolu’da haksızlığa boyun eğmeyen ve “yoksul yandaşı savaşçılar” olarak tanımlanıyor: “Zeybekler haksızlığa karşı duran, zorbalığa başkaldıran, adaletsizliğe hayır diyen savaşçılardır.”

Zeybekler dara düştüklerinde beylere değil ama dağlara yaslanmışlardır, bu, bağımsız kalmayı ve başkalarına minnet etmemeyi bilmek demektir. Bununla birlikte beyleri “salma” adıyla bir vergiye bağlar, bu parayla kızanlarının ve yöresindeki ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılarlardı. Efeler asla vergi aldıkları beylerin sofralarına oturmazlardı. Onlarla dostluk kurmazlardı.

Zeybekler bunları sadece “niyetleriyle” yapmazlar, dağa çıkmanın ve dağda barınabilmelerinin kurallarını da yapmışlardır. Uzun süren çetin mücadeleleri sonucu bu kuralları kendi başlarında öğrenmek zorunda kalmışlardır. Bu kuralların temeli ise örgütlü olmak, disiplinli olmak ve Efe’nin “öl” dediği yerde ölümüne savaşmak demektir.

Avcı’ya göre zeybeklerin örgütlenmesi aşağıdaki gibiydi:

1. Efe

2. Başzeybek ya da başkızan

3. Kızanlar ya da yaygın deyimle zeybekler

4. Yardımcı ya da muavin çeteler

5. Haberci ve istihbarat ağı

6. Yatak ve barınma ağı

Onur Akdoğu ise benzer bir örgütlenmeyi aşağıdaki şekilde belirtiyor:

1. Efe

2. Efe’ye bağlı yataklar ve muhbirler

3. Zeybekler

4. Zeybeklere bağlı asıl ve muavin çeteler

Efeler ve zeybekler hiçbir zaman halk tarafından adaletli olmayan eylemlerde bulunmazlardı. Çünkü zaten haksızlıklara uğradıkları için dağlara çıkmışlardı. Halka zulüm eden haksızlık yapanları kendilerinden ayırmak için onlara “kalekakıcı” derlerdi. Hatta, halka haksızlık yapan efelerin, zeybekleri tarafından öldürülmesi meşruydu.

KÖYLERE KORUMA

Efeler, kendi zeybeklerini ve kızanlarını korur, onları evlendirir ve tüm masraflarını karşıladığı gibi dul kadınlara yardım eder, genç kızların çeyizliklerini de hazırlatırlardı. Zeybeklerin yaşadıkları çevredeki tüm köyler onların koruması altındaydı. Akdoğu’nun aktardığına göre zeybekler zenginlerden alır fakire verirlerdi. Aynı zamanda Kurtuluş Savaşı kahramanı Yörük Ali Efe’nin “Ben eşkıya değilim, kimseyi soymadım. Kendimi ve kızanlarımı geçindirmek için salma salardık” sözleri Akdoğu’ya göre tüm efe ve zeybeklerin ortak bilinciydi.

'GEMİ GELİR YANAŞIR...'

Ancak efeler ve zeybekler devlet için “eşkıya” idi ancak halk onları bir kahraman olarak görmüş ve mevlütlerinde bile onlara dua etmişlerdir. Örneğin 2 Mayıs 1910’da Bozdoğan-Yeniköy'de bir mevlütte “Allah Çakırcalı Efe’mizi takip kolları şerrinden, takip kurşunlarından, düşman şerrinden muhafaza buyursun, korusun” diye dua ederlerdi. Bunun için halk takip güçlerini alaya almak için şöyle bir türkü de yakmıştır. “Gemi gelir yanaşır/ İçi dolu çamaşır/ Çakıcı Efe’yi görenin/ Gözleri kamaşır.”

BARIŞ ZAMANI ‘EŞKIYA’ SAVAŞ ZAMANI ‘KAHRAMAN’

Zeybekler için asker ve ordu kutsal şeylerdi, onların derdi haksız yönetimlerdi. Örneğin, devletin başı dara düştüğünde, savaşa girdiğinde oradaydılar. Akdoğu, “Osmanlı bu nedenle zeybekleri barış zamanı ‘eşkıya’, savaş zamanında ise ‘kahraman’ ilan ederdi” diye aktarıyor.

1877-1878 yılında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı’nda zeybekler kendi kıyafet ve alaylarıyla katılmışlar ve Bakırlı Mehmet Efe komutasında Aydın Taburu adı altında savaşmak üzere Batum’a gönderilmişlerdir. Dağda gezen ve gönüllü olarak savaşa katılan efeler bu dönemde affediliyordu. Osmanlı-Rus Savaşı’ında gösterilen kahramanlığa rağmen Bakırlı Mehmet Efe’de düze indikten sonra Osmanlı tarafından katledilmiştir. Yine Akdoğu’nun aktardığına göre Illustarion Dergisi’nin Temmuz 1877 sayısında savaşa gönüllü olarak katılan zeybekler  “Türk ırkının güzel insanları” olarak tanımlıyordu.

İŞGALCİLERE AMAN VERMEDİLER

Zeybekler 18-20 Nisan 1897’de Yunanlarla gerçekleşen savaşa da gönüllü olarak katılmış ve zafer kazanılmasını sağlamışlardır. Batı Anadolu’dan gelen gönüllülerin büyük bir çoğunluğu zeybek kıyafetleriyle gelip savaşa katılıyordu.

Kuşkusuz zeybekler Kurtuluş Savaşı sırasında da boş durmadılar ve Atatürk’ün emrinde Yörük Ali ve Demirci Efe’nin komutası altında toplanarak Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi oluşturarak Türk Ordusu’nun kesin zaferini elde ettiği 9 Eylül 1922’ye kadar işgalci Yunan Kuvvetleri’ne aman vermediler.

Yunan işgaline karşı kasabalarda komutanlar tarafından askeriyeye ait silah depoları açılıyor halka ve zeybeklere direnmeleri için silahlar dağıtılıyordu. 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker’in çağrısı üzerine Yörük Ali Efe ve Kıllıoğlu Hüseyin Efe bu çağrıya katılarak, silah ve cephane istemişlerdir. Yine 6 Haziran 1919 gecesi Albay Şefik Aker, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, ve Yörük Ali Efe, Çine dışında askerlik şubesinde bir toplantı yaparlar. Toplantı sonucunda Yörük Ali Efe, “Sen hiç merak etme, yarın Bismillah deyip çıkacağız, bundan sonra işimiz Yunanla uğraşmak olacaktır. Milleti hep eşraf aldattı. Yoksa biz şimdiye kadar durmazdık, biz çıkalım arkamızdan millet gelir, bize yalnız silah, cephane, zabit ver.” diyerek aktif olarak savaşa katılır.

DAĞLARDA TEK TEK YANAN ATEŞLER

Yörük Ali’nin daveti üzerine Mesutlulu Mestan Efe, Habib’in Ali, Danişmendli İsmail Efe, Ortakçılı İnce Memed Efe mücadeleye katıldılar. Dağlarda yaşayan ve düşmanlara karşı kurulan zeybek ateşleri böylece yanmaya başladı. Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’nda yazdığı “dağlarda tek tek ateşler yanıyordu” dizesi zeybeklerin isyan ateşlerini anlatıyor olsa gerek.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Batı Anadolu’yu örgütleyen Mustafa Kemal Paşa’ya, Demirci Mehmet Efe’nin telgrafla verdiği yanıtta “karşımıza kim çıkarsa çıksın, vatanı kurtarmak için bundan gayrı sözümüz olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını, arz ederim” diye yazdıktan sonra Mustafa Kemal “Şayan-ı iftihardır” der.

Aslında tarihimizde çok ilginç ama aynı zamanda Türklerin çizgisiyle uyumlu olaylar var. Bunlardan biri de, 28 Ağustos 1919’da Tahkik heyetinin cepheleri gezmek istemesi ve Aydın Kuvayi Milliye Komutanı Binbaşı Hacı Şükrü’nün buna izin vererek İngiliz generalini Aydın’da karşılaması sonrasında gelişen olaylardır.

Demirci Efe’nin görevlendirdiği Zeybek Yaşar, Hacı Şükrü’yü “vatana ihanetle” suçlamış ve Hacı Şükrü bunun üzerine kasabayı terk ederek ayrılmıştır. Bu nedenle 30 Ağustos 1919’da İngiliz General Hamberry’i Zeybek Yaşar karşılamış ve “buranın komutanı benim” diyerek General’i önce kasabadan uzaklaşması için uyarmış, general bunu dinlemeyip atını sürünce Zeybek Yaşar ve zeybekler “şehri terk etmesini” bu kez silah doğrultarak istemiştir.

Ortamın sertleştiği haberini alan Demirci Mehmet Efe şehre gelerek  generale “Savaştayız, siz nasıl sizin muharebe cephelerinizi görmemizi istemiyorsanız biz de sizin bizim cephelerimizi görmenize izin veremeyiz” diyerek generali de yanına alarak Nazilli’ye dönmüş. Yapmış olduğu çalışmalarla Mustafa Kemal’in dikkatini çeken Demirci Mehmet Efe’ye 4 Eylül 1919’da “Umum Aydın ve Havalisi Kuvâyı Milliye Kumandanı unvanı vermiş. Bu yetki daha sonra daha da artırılarak Menteşe (Muğla) bölgesini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Batı Anadolu’da “zeybeklerin başlarında Yörük Ali Efe olmak üzere Demirci Efe gibi zeybekler olmasaydı ne olurdu?” gibi bir sorunun yanıtı kuşkusuz ki savaş zamanında savunmasız kalan halkın daha çok katledileceği, daha çok zulüm ve gözyaşı dökeceği olacaktı. Çünkü zeybekler işgal kuvvetlerini hiç rahat bırakmamış, halkı korumuş ve halktan yardım almışlardır. Batı Anadolu’da zeybekler olmasaydı, Batı Anadolu Kuvayi Milliye Teşkilatı olamazdı. Burada ısrarla belirtmekte yarar görüyorum. Yukarıda zeybeklerin savaşa geç katıldığını ifade eden Yörük Ali’nin dediği gibi “eşraf aldatmasaydı daha erken savaşa katılırdık” demektedir. Yani kendiliğinden ne halk ne de zeybekler savaşa iştirak etmemiştir. Osman Bilge Kuruca’nın Atatürk ve Gerilla Savaşı (1) adlı eserinde aktardığı gibi “Albay Beki Sami Günsav, Binbaşı Ali Çetinkaya, Yarbay Kazım Özalp, Albay Şefik Aker ve Celal Bayar Genelkurmay’dan talimat alarak Batı Anadolu’da halkı ve efeleri örgütleyerek direnişi başlatmıştır. Bu sayede Batı Anadolu’da sayısı 15 bini bulan silahlı direnişler başlamış, sürdürülen bu saihalı direniş Yunan ileri harekâtını bir yıl geciktirerek düzenli ordunun kurulması için zaman kazandırmıştır.”

GÜÇ ZEHİRLENMESİ

Kuşkusuz efeler ve zeybekler zaman zaman halka da zarar veren eylemlerde bulunmuşlar. Asiliğin gerici yönünden güç alan, kısaca “güç zehirlenmesinden” kaynaklanan bu tür eylemlerin yol açtığı günahları kanımızca Kurtuluş Savaşı’ndaki belirleyici rolleri nedeniyle tamamen temizlenmiş, günümüzde en son oynadıkları bu rolleri nedeniyle kahraman savaşçılar olarak anılmaya devam etmektedirler.

(1) Osman Bilge Kuruca Atatürk ve Gerilla Savaşı, Kaynak Yayınları 1. Basım Kasım 2014, 384 sayfa

* * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/vatan-savunmasinda-efeler-353302

* * * * * * * * *

Tarihi, oyunları, kültürüyle Zeybek ve Efe / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

 

Tarihi, oyunları, kültürüyle Zeybek ve Efe / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

Tarihi, oyunları, kültürüyle Zeybek ve Efe: Zeybekler halk kahramanı mı, eşkıya mı?

Zeybekler haksızlığa tahammülü olmayan, ateşli ve kesici silahlara sahip ve örgütlenmeleri güçlü, kendilerine has töreleri olan kimselerdir.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Zalimlerin ve soyguncuların korkusu haline gelmiş tarihte iz bırakan efeler o kadar çok ki bunların tümü günümüzde adlarına düzülen türkülerde, sözsüz ezgilerde ve zeybek danslarında yaşamaktadır.

Zeybekler halk kahramanları mıydı veya eşkıyalar mıydı? Bu satırları okuyan sanırım her okurun, halk kahramanı olmasını dilediğini duyar gibi oluyoruz. Kuşkusuz zeybekler, “kalekakıcı” denilen eşkıyalarla aralarında kesin sınırlar çiziyorlardı. Türk halkı tarafından haklarında yüzlerce ezgi ve oyun üretilen zeybekler, Osmanlı’nın ağır vergileri altında ezilen halk tarafından bir kurtarıcı olarak görüyordu.

Osmanlı’ya isyan eden ve arkasında kuvvetler toplayan her lider “düze” indikten sonra bir şekilde Osmanlı tarafından öldürülmekteydi. Bunu bugün kesin olarak biliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu büyük bir devlet olmasına rağmen Batı Anadolu halkına karşı, eski beylik döneminden kalan düşmanlıkları hâlâ devam ediyordu. Bölgesel ya da küçük başkaldırmaların bir türlü bitmediği Batı Anadolu’da devlet artık bir “eşkıya” tanımına da ulaşmıştı. 1715 yılında yayımlanan bir Padişah Beyannamesi’nde, saybakların giydiği tüfekli levent kıyafetleri ile gezen” eşkıyalar” tanımlanıyor ve “bu giysilerle gezmede ısrar etmeleri halinde tutuklanmaları, bırakanların yerlerinde kalmasına izin verilmesi, suçları büyük olanların Magosa’ya sürülmeleri” emrediliyordu.

EKONOMİ VE SİYASİ İSYANLAR

Sosyal ve ekonomik koşulların her geçen gün bozulması nedeniyle “eşkıyalık” ortadan kalkmamıştır. Osmanlı’nın gerileme ve yıkılma sürecinde gelirin azalması ve giderlerin artması sonucu vergiler sürekli artmış ve bu sosyal ve ekonomik koşullar zeybeklerin de içinde mutlaka olduğu siyasal amaçlı isyanlara neden olmuştur. Bunların en ünlüsü bildiğiniz gibi Celali isyanıdır. Zaman zaman duraksamalar olsa da bu durum devam etmiştir. Osmanlı’nın son iki yüz yılı denebilir ki Batı Anadolu isyanlarıyla geçmiş, zaman zaman hükümet isyancılarla anlaşıp onları düze indirmiş, ardından düze inenlerin liderlerini bir şekilde katletmiş ve isyanlarla barışmalar ardı sıra birbirini takip etmiştir. Zeybeklerin levent kıyafetiyle dolaşmaları, bu kıyafetle Levent Ocağı adı altında askere alınmaları, onlara kervan yollarında kahve işletme imtiyazı verilmelerine kadar gitmiş ve sonunda bunların tamamen yasaklanıp, Levent Ocakları’nın kapatılıp toplu katledilmelerine kadar uzanan bir süreç yaşanmış. Peki ortadan kaldırabilmişler mi, elbette hayır.

HALK BARINDIRDI, SAKLADI

Biliyoruz ki Batı Anadolu halkı kendilerini devletin koyduğu ağır vergiler karşısında savunan zeybekleri her zaman desteklemişler, barındırmışlar ve gizlemişler. Adlarına türküler yakmışlar, ezgiler ve oyunlar üretmişlerdir. Akdoğu’nun aktardığına göre, 1793 yılında Dağlı adı verilen dağlarda gezen bir eşkıyaya, bu adla yapılmış ve zeybek ezgilerinin ilk örneklerinden biri olan Dağlı Zeybeği adlı zeybek ezgisi bulunuyor. Sonraki dönemde ise daha önce belirttiğimiz gibi yüzlerce zeybek ezgisi, türküler ve oyunlar efelerin onuru için yerel halk tarafından üretilmiştir. Beni her zaman şaşırtan ise bu kadar zorlu koşullarda yaşamak zorunda kalan bu adamlar nasıl bu kadar derinlikli, duygusal, cesaret verici ezgi ve figürler ürettiğidir. Yine bazı araştırmacılar bu ezgilerin düzde bir araya geldikleri ve zeybeklerin işlettikleri zeybek kahvelerinde üretilmiş olabileceklerini belirtmektedirler.

Zeybekler devletle çatıştıkları kadar devletin yanında da yer alıyorlar. Bu, aslında Batı Anadolu’da birçok farklı zeybek grupları dağlarda yaşadıkları için normaldir. Örneğin Karaosmanoğlu ile devletle arası açılan Ali Paşa arasındaki savaşta, devletin yanında yer almışlardır. Bu, aslında feodal dönemde sınıfsal farklılıkların günümüzdeki kadar olmaması ve bir sınıf bilincinin belki de zeybekler içinde görülmemesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu savaş daha sonra “destanlaştırılmış” ve içinde zeybek geçen ilk destan ortaya çıkmıştır.

 Karamanoğlu der fermanın bende

Zeybekler taşırım elleri kanda

Kurtulmak senedi verir isen de

Meğer alup başını kaçasın paşam

 Ali paşa der, ki yaman haindir

Üstümüze kırk bin zeybek tâyindir

Vurun keleşlerim önüm aydındır

Gökte melekler kılsın temâşâ

Karaosmanoğlu der, Hüdâ’ya yalvar

Zeybekler içinde Rüstem-i Zal var

Sende yok, bende katerle mal var

Bıçak gümüşünden gözler kamaşa

Zeybekler sadece iç isyanların bastırılmasında değil ama başka devletlerle yapılan savaşlarda da yurt savunması için görev almışlardır.

ZEYBEK GİYSİLERİNİN YASAKLANMASI ÇABALARI

Sosyal ve ekonomik sorunları çözemeyen Osmanlı Devleti zeybeklerle mücadelesinde başarılı olmak ve onların dayanışmasını önlemek amacıyla zeybek giysilerini yasaklamaya çalışmış ancak bunda asla başarılı olamamıştır. Ali Haydar Avcı aktarıyor; Devlet yöneticilerine göre “ahlâka ve dine mugayir” olan bu kıyafetler yasaklanırsa zeybeklere karşı mücadelenin başarılı olunacağı düşünülmüş ve Osmanlı’nın fiili saldırısıyla daha büyük direnme odaklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ali Paşa’ya gönderilen 1721 tarihli bu yazıda Marmara ve Ege Bölgesi’nde tarif edilen zeybek kıyafetlerini giymekte direnenlerin cezalandırılması istenmiştir. Yine 1838 yılında Aydın Sancağı’na gönderilen bir başka emirde zeybekler “kafasız ve akılsız köpekler” olarak nitelenmekte, “dağlarda rezil eşkıyaların külah, kısa don ve dizlik giydikleri ve bunlara son verilerek İslam ülkelerindeki gibi giyinmeleri sağlanmalıdır.” denilmektedir.

ZEYBEKLERİN KANLI YENİLGİSİ

Nihayetinde bu yasağı dinlemeyen ve dinlemeyeceğini “Kılığımız kılımızdır, giyimimize dokunursanız son yiğidimize kadar kırılır ve kırarız” diyerek belirten zeybeklerle güvenlik kuvvetleri arasında büyük kanlı çatışmalar çıkmış, uzun süren bu çatışmalardan sonra olanakları kısıtlı olan zeybeklerin isyanı kanlı bir şekilde bastırılmış ve yenilmişlerdir. Ali Haydar Avcı’nın, Paul von Linden’in “19. Yüzyılda Anadolu Şehirleri” adlı kitabından aktardığına göre, “zeybeklerin her şeye rağmen övünerek taşıdıkları bu giysileri çıkarmadıkları” saptanmaktadır. Onur Akdoğu da zeybeklerin bu kıyafetlerinden vazgeçmediğini belirtmekte, ancak bu baskıların zeybek kıyafetlerinin yozlaşmasına, şeklinde değişiklikler olmasına neden olduğunu belirterek, özellikle başlığının yöredeki yörük başlıklarına benzemeye başladığını ileri sürmektedir.

BİRLEŞİNCE BİNLER OLUYORDU

Zeybeklerin halka eziyet eden kimselerden oluşmadığını biliyoruz. Kalekakıcılar gibi aksi örnekler de bulunmasına rağmen genel olarak zeybekler haksızlığa tahammülü olmayan, ateşli ve kesici silahlara sahip ve örgütlenmeleri güçlü, kendilerine has töreleri olan kimselerdir.

Farklı efeler tarafından yönetilseler de haksızlık karşısında birleşip binlerce sayıya ulaşabilmekteydiler. Örneğin Ali Haydar Avcı’nın aktardığına göre, 16. Yüzyıl sonlarında Teke ve Hamit sancağında isyan eden ünlü “yiğitbaşı”lardan Davutoğlu, Neslioğlu, 1624-25 yıllarında başkaldıran Birgili Cennetoğlu ve 1628 yılında ayaklanan Sivri Bölükbaşı gibi örnekler bulunmaktadır. Bunlardan Turguteli bölgesinde ayaklanan Davutoğlu, silahlanan halka, levent ve sekbanlara önderlik ederek Macar seferine hazırlanan Osmanlı’nın halktan zorla topladığı mallara el koyarak malları halka geri dağıtmıştır. Davutoğlu, adaletten sapıp zulüm yapanların” yıkılması gerektiğini” savunuyordu. Yine Avcı’nın aktardığına göre Aydın ve Birgi bölgesinde olan Cennetoğlu, Osmanlı yöneticilerinin zulmü üzerine halkı korumaya yemin ederek dağlara çıkmış, Alevi-Bektaşi kökenli Karesi, Aydın Sancağı ve Kaz Dağı yöresi Türkmen topluluklarıyla birlikte direnişe geçmiş, yenilmelerinden sonra da işkence edilerek öldürülmüşlerdir. Benzer örneklerden biri de Kerimoğlu Eyüp’tür ve onun için düzülen türkülerde sandal sözcüğünün geçmesi ayrıca zeybeklerin levent köklerini akla getirdiği belirtiliyor. Zalimlerin ve soyguncuların korkusu haline gelmiş tarihte iz bırakan efeler o kadar çok ki bunların tümü günümüzde adlarına düzülen türkülerde, sözsüz ezgilerde ve zeybek danslarında yaşamaktadırlar.

* * * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/tarihi-oyunlari-kulturuyle-zeybek-ve-efe-zeybekler-halk-kahramani-mi-eskiya-mi-353021

* * * * * * * * * * 


Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi? / KUBİLAY KIZILDENİZLİ


Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi? / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi?

Zeybekler, müziğinden, oyunlarına ve diline değin Türk’tür. Bu başka bir ulus için örneğin Yunanlar için bir kayıp veya kazanç olarak anlaşılmamalıdır. Yüz yıl önce oynanan zeybek danslarının Yunan köylerinde oynanmadığını biliyoruz.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Ahmet Tevfik Paşa, zeybekler için “Zeybekler canını tehlikeye atmaktan, her türlü korkulu işlerden sakınmaz, yorulmaz, neşeli ve sanki askerlik için yaratılmış Türklerin güzel bir soyudur” der. Ancak bu konuda da fikirler muhtelif çünkü zeybeklerin Rum olduklarına dair görüşler de bulunuyor. Hiç olmazsa sadece bu açıdan bile Rumların ve Türklerin ayrı ayrı zeybeklere sahip çıkmaları, zeybeklerin yaşadıkları dönemde ve bugüne bıraktıkları iz açısından ne kadar önemli olduklarını gösteriyor. Yine biliyoruz ki Türk zeybeklerin hiç sevmediği ve “kalekakıcı” (1) olarak adlandırdıkları Rum kökenli zeybek grupları da var.

DANSLAR VE HALKLARIN YAŞAYIŞ BİÇİMİ

Peki gerçekten zeybekler Rum kökenli miydi? Rıza Tevfik “horo tarzı dansların Rumlara, bölgesel olarak adalar ve sahillere ait olduğunu, Türklerin adalılar gibi horo oynayamadıklarını, bunun yanında adalılar zeybek dansı oynadıkları zaman bizimkiler gibi kabadayı tavrını alamayıp oyunu ciddi bir gösterişle ağır ağır oynayamadıklarını” saptamaktadır. Akdoğu bu gözlemden yola çıkarak özetle “dansların, halkların yaşayış biçimiyle ilgili olduğunu, gelenek ve göreneklerin danslara yansıdığını” ifade etmektedir. Kuşkusuz bir Türk, bir flemenk veya Latin Amerika dansını beklendiği gibi yapamıyorsa yabancılar da zeybeği aynı ihtişamıyla oynayamayacaktır. Yine Akdoğu’nun aktardığına göre Rum araştırmacı İ. Khloros hazırladığı Rumca sözcükteki “Zeybek” maddesine göre “Zeipek-Zeivekos: İzmir civarındaki Türk aşiretlerine verilen isimdir.”

İCAT EDİLEN TÜRK BOYLARI

Zeybekler Cumhuriyet döneminde birçok araştırmacının ilgisini çekmeye devam etmiş ve bu nedenle Lidya Türkleri gibi kulağa tuhaf gelen bir takım Türk boyları bile icat edilmiştir
Zeybeklerin Türk olduğuna ilişkin gerek karşı tarafta gerekse de bizim tarafta birçok kanıt bulunuyor. Bunlardan en önemlisi ileride zeybek dans ve müziklerinin yapısında da göreceğimiz gibi müziğini Turkikos yani Türk işi olduğuna kanıt olarak gösterilen, müziğinin dokuz zamanlı veya bazı müzisyenlerin dediği gibi dokuz vuruşlu olmasıdır. Araştırmacılara göre dokuz zamanlı müzik ise Yunan müziğinde bulunmaz.

ASLI OLAN ZEYBEKTEN KOPAN ZEYBEKİKO

Zeybekler, müziğinden, dansına ve diline değin Türk’tür. Bu başka bir ulus için örneğin Yunanlar için bir kayıp veya kazanç olarak anlaşılmamalıdır. Gerçek budur. Bugün bizim zeybek danslarının taklidi olarak değerlendirdiğimiz ve Milli Kurtuluş Savaşı’mızdan sonra Yunanistan’a anlaşma gereği göç eden Yunanların götürdüğü zeybek dansımız Yunanistan’da “Zeybekiko” adıyla daha yumuşak hatta bazı araştırmacılara göre kadınsı figür ve tavırla oynanmaya devam etmektedir. Yüz yıl önce oynanan zeybek danslarının Yunan köylerinde oynanmadığını biliyoruz. Bilinen gerçek, Türkiye’den giden göçmenler tarafından oynanmaya başladığı ve yaygınlaştığıdır. Bununla birlikte zeybekiko, aslı olan zeybek dansından kopmuş ve bir Taverna ezgi ve dansına dönüşmüştür. Kuşkusuz bu tür taklitler, bir ulusun başka bir ulustan aldığını kendi anlayışına göre içselleştirmesinden ibarettir ve asla aslını yansıtmaz. Aslını yansıtabilmesi için beslendiği kültür aynı olmalı, güncel olan bugünkü yaşamlarının da en azından bir kısmının geçmişin devamı olması gerekmektedir. Batı Anadolu köylerinde zeybek dansı hâlâ aynı adımlarla oynanan danslardır, düğünlerde ve arkadaş eğlencelerinde geleneksel forma uygun olarak hâlâ oynanmaktadır ve artan bir ivmeyle Türkiye çapında yaygınlaşmaktadır. Bu dansların Yunan kırsalında bu şekilde devam ettiğini gösteren bir veriyle karşılaşmadık ancak Türkiye’de YouTube’da bile bir tarama yapsanız, düğünlerde oynanmış ve oynanmaya devam eden binlerce zeybek videosunu bulabilirsiniz.
Zeybekiko’yu izlediğimizde, icra edilen dansın bu haliyle bile, bizim erkeksi dediğimiz zeybeğin tavrına ve müziğine hiç benzemediğini, zeybekiko dansının hiçbir figürünün günümüzde icra edilen ve neredeyse yüzlerce farklı yorum ve örneği olan zeybek danslarına yabancılaştığını görürüz. Dans figürleri dil gibi, evrim de geçirebilir ama konuyla bağlantılı geçirilen süre çok kısadır. Zeybekiko dansında bir kahraman göremiyoruz ancak zeybeğin kendisi savaşçı bir kahramandır ve tüm zeybek danslarında bu kahramanı görürsünüz. Aynı şeyleri zeybekiko için söyleyemeyiz.

SAHNEYE AKTARMA KAYGISI

Bir halkın edindiği alışkanlıkların evrimi yüzlerce yılda gerçekleşir. Örneğin, dilde de neredeyse binlerce yılda oluşan sözcük veya cümle yapılarının geçirdiği bir evrimden söz edebiliriz. Oysa son yüz yılda olması muhtemel olan bu iki oyun arasındaki fark, yani Zeybek ve Zeybekiko arasında oluşan fark ancak diğer ulusun alışkanlıklarının yol gösterici olduğu bir taklitten ibaret olacaktır. Her iki halkın günlük yaşamda birbirinden son yüzyılda hızla uzaklaşıp farklılaştığı gibi Yunanistan’da icra edilen dans da aslından hızla uzaklaşmıştır. Bununla birlikte 1970’li yıllardan bu yana Türkiye’de iyi niyetli çabalarla derlenen zeybek danslarının sahneye aktarım kaygısıyla aslından bir miktar farklılaşmıştır.
Aslında solo olarak oynanan bu oyunların, derlemelerden sonra ekipler halinde oynanmaya başlanmasıyla, ekipteki her oyuncudan aynı adımı aynı anda atması beklenmektedir. Bu durum hakemler tarafından da performans değerlendirmesi bakımından önemli olduğu için, oyun sırasında duraksamalara neden olmaktadır. Genellikle tek bir köyde ve tek bir dansçıdan derlenen oyunların, bölgede oynanan oyunu tam olarak yansıtmadığı konusunda çeşitli eleştiriler de bulunmaktadır. Türker Eroğlu’nun “Sahnelenen Halk Oyunları’nın Çoğu Uydurma mı?” adlı makalesinde belirtiği gibi halk oyunlarının genelinde böyle eleştirilerin olduğunu biliyoruz.
Sibel Adıgüzel adlı Gaziantep Üniversitesinde yüksek lisans eğitimi alan bir öğrencinin ‘Halk Oyunlarının Alandan Sahneye Sunum Aşamaları ve İcra Özellikleri Bakımından İncelenmesi’ adlı Yüksek Lisans Tezi’ni meraklıların incelemesi gerektiğini belirtmeliyim.

EFES VE İZMİR BEYLİKLERİNDE

ZEYBEK KÖKLERİ

Tahminen 1078 yılında Anadolu’nun içlerinden Batı Anadolu’ya kadar gelen Oğuz ve Kıpçak boyları Efes’te Efes Beyliği’ni kurdular. Akdoğu’nun aktardığına göre bu beylik içinde saybaklar da vardı. Bu beyliğin toprakları içinde yüzyıllar sonra Çakırcalı ve Gökçen efeler de doğacaktı. Çaka Bey’in başında bulunduğu İzmir Beyliği’nin güçlenmesinden çekinen Bizans ve Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Bizans’la anlaşıp Çaka Beyi öldürerek İzmir Beyliğini toprakları arasına kattı. Çaka Bey’in ortadan kalkması, donanması sürekli Çaka Bey tarafından sıkıştırılan Bizans’ın da işine yarayacaktı. Ardından Efes’e saldıran Bizanslılar Efes Beyliğini yıktı. İçlerinde Saybakların da bulunduğu Oğuz ve Kıpçaklar Menderes Nehri’ni geçerek içerilere yerleştiler. Tüm bu aktardıklarımızı dikkatine sunmamızın bir nedeni var.

MİTOLOJİNİN ETKİSİNDEKİ AYDINLAR

Aslında Halikarnas Balıkçısı gibi Türkiye’den yazar ve şairlerin de olduğu bir grup aydın, Yunan mitolojisinin etkisiyle zeybeklerin, Rum-Yunan kökenli olduğunu iddia ettikleri için üzerinde titizlikle duruyoruz. “Ne olacak önemli olan bu topraklar, zaten onların köklerinin bulunduğu yer” gibi de düşünebilirsiniz, ancak tarihsel süreçler gösteriyor ki Doğu ve Batı arasında binlerce yıldır süren bu savaşta “kimin kim olduğu” gerçekten önemlidir. Zeybekler eli silahlı, zorluklardan yılmayan, silahlı kuvvetlerde görülen katı bir hiyerarşi içinde yaşayan adamlar oldular. Aslında onların küçük mangalar halinde örgütlendiği modeller de Türklerin yüzlerce yıldır uyguladıkları silahlı kuvvet hiyerarşilerden farklı değil. Dağlarda yaşamayı isteyerek seçmeseler de bu koşullara hızla uyum gösterdiler. Dansları kendine özgüdür ve Çinlilerin Hunlar için söylediği “uzaktan gelen gururlu adamlar” idiler. Müziklerinde kullandıkları ölçü Türk ölçüleridir. Dokuz zamanlıdır. Türküleri Türkçedir. Yaşadıkları gibi dans eden adamlardır. Bize ait bu kültüre sahip çıkmak, bu gururlu adamlara olan boynumuzun borcudur.

LEVENTLERE BENZEYEN KIYAFETLER

Akdoğu’nu belirttiği gibi “yüzyıllar sonra zeybek adını alacak olan Saybaklar, ilk kez İzmir ve Efes çevresinde varlıklarını hissettirmiş, tüm Ege sahil ve adalarına yayılmışlar ve daha sonra Bizans’ın adaları ele geçirmesi sonucu çok azı buralarda kalıp gerisi Menderes Havzası’na çekilmiş ve buraya yerleşmişlerdir”.
Peki Leventlerle zeybekler aynı insanlar mıdır? Biliniyor ki zeybek kıyafetleri ile levent kıyafetleri birbirlerine çok benzemektedir. Osmanlı Ordusu için Leventlerden oluşan birlikler de vardır. Araştırmacılara göre zeybeklerin kıyafetlerinin bir kısmının denizci leventler tarafından Cezayir’den getirildiği şeklindedir.

DİPNOT:
(1) Kalekakıcı, yol kesen, halktan zorla para toplayan eşkıya anlamında kullanılıyor.

* * * * * * * * * 

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/kim-bu-zeybekler-turk-mu-cezayirli-mi-rum-mu-lidya-turkleri-mi-352940

* * * * * * * * *


27 Kasım 2022 Pazar

Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli

 


Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli

En büyük Efe’miz Atatürk’ün aziz hatırasına’: Efe ve zeybeklerin kökeni sözcükte gizli

Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle 'zeybek' ve 'efe'nin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekici.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Efeler ve zeybeklerden günümüze, sadece gösterişli giysileri, erkeksi dans figürleri ve zaman zaman sazın ama esasen davul ve zurnanın eşlik ettiği içimizi ısıtan müzikleri kaldı. Zeybekler, günümüzün en iyi zeybek dans icracısı olarak kabul edilen değerli Evrim Çetin’in (1) dediği gibi Aydın ve yöresinde doğmuş ve “bir su damlası suya düştükten sonra halkalar halinde Muğla, Denizli, İzmir, Uşak, Burdur, Antalya, Isparta, Afyon, Manisa, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Kütahya ve hatta Kastamonu’ya kadar yayılmıştır.” Bununla birlikte ileride de göreceğimiz gibi doğduğu yörenin Efes ve İzmir olduğunu belirten araştırmacılar da mevcut. Zeybekler, yöre halkı tarafından desteklenip korunmuş, Atçalı Kel Mehmet gibi Osmanlı’ya örgütlü olarak başkaldırarak tüm Batı Anadolu’da başa geçip daha âdil bir vergi sistemi ile halkın çıkarlarını korumuş, kendi zeybek alaylarıyla Osmanlı döneminde yurt savunmasında görev almış ve nihayetinde Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe’nin önderliğinde Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi örgütleyerek Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu son tarihsel görevlerinden sonra “düze” inerek Cumhuriyet’le kucaklaşmışlardır.

HALA YAŞAYAN MÜZİKLERİ VE FİGÜRLERİ

Kuşkusuz popüler tarzda yazılmış bu yazı dizisi, okuyucuyu bu konuda tamamen bilinçlendirmeyi hedefleyen bir akademik çalışma değildir. Bununla birlikte bu yazı dizisinde sarf edilen her bir sözcüğün arkasında bilim insanları tarafından yapılmış çalışmaların izi bulunmaktadır.

Bu yazı dizisinde, “zeybekler kimlerdir, hangi sosyal ve ekonomik koşullarda ortaya çıktılar, neden çıktılar, oyunlarına eşlik ettikleri müzikleri ve figürleri neden kurumsal olarak ortadan kalktıktan yüzyıl sonra bile dinleyen ve izleyenleri etkilemeye devam etmektedir” gibi sorulara verilen yanıtlar derlenmeye çalışılmıştır.

Genellikle her araştırmacı öncelikle efe ve zeybek sözcüklerinin kökenini araştırarak Türkçe veya başka bir dil ile bağı olup olmadığına bakmışlar. Bu konuda günümüzde dikkati çeken iki önemli araştırmacı var. Bu araştırmacılar, Onur Akdoğu ve Ali Haydar Avcı’dır. Nitekim bu yazı dizimizde, Onur Akdoğu’nun 3 ciltlik “Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” ve Ali Haydar Avcı’nın “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” adlı kitaplarını esas aldık. Yine Sabahattin Burhan’ın “Yörük Ali Efe, Çakırcalı Mehmed Efe”, Ali Haydar Avcı’nın “Atçalı Kel Mehmet İsyanı” adlı kitapları ve Mehmet Ali Türk’ün ‘Aydın Yöresine ait 9/4’lük Zeybeklerde Yöresel ve TRT Ritim İcrâlarının Karşılaştırılması’ konulu yüksek lisans tezi bu yazı dizisine kaynak olmuştur. Kuşkusuz tüm bu araştırmacılar da kendilerinden önce gelen önemli araştırmacılar ve günlük gazetelerden yararlanarak eserlerini meydana getirdiler.

ZEYBEK VE EFE SÖZCÜKLERİNİN KÖKENİ

Zeybek sözcüğünün kökenini Çağataycaya dayandıran araştırmacılar da var, Yunancaya dayandıranlar da ve zeybekler ele avuca sığmadığı için “zıypmak, zıplamak, zeybek” gibi zamanla sözcük evrilmesine dayandıran araştırmacılar da var. Ancak gerçekten de Çağatayca sözlüğünde “kısa boylu, gerdanı ve boynu kısa olan adam” anlamında “zeybak” sözcüğü bulunuyor. Ahmet Vefik Paşa’nın sözlüğünde ise “hafif tüfekçi asker-piyade”, Selçuklular zamanında Aydın ve Teke yöresinden toplanarak Mısır’a gönderilen Zeybak, zaptiye askeri isimlendirmesi ve Özbekçede Şaybak adıyla yine yaya asker anlamlarıyla kullanılmış. Ayrıca tarihçi Hammer, Özbek Han’ından bahsederken Şeybek olarak not düşmüş.

Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t Türk’ünde ise Saybak sözcüğünü oluşturan ilk hecesi Say’ın, ‘katı, taşlık, vücuda giyilen zırh’ ve ikinci hece olan Bak’ın ise ‘sağlam, sıkı, güçlü’ anlamları olduğu belirtiliyor. Böylece “saybak”tan zamanla evrilen sözcükten “sağlam, güçlü, koruyucu” anlamına gelen zeybek sözcüğüne ulaşılıyor. Akdoğu’nun da katıldığı bu hipoteze Ali Haydar Avcı gibi bazı araştırmacılar “çok zorlama olduğu” yönünde karşı çıkıyor ve bu konuda maalesef bir uzlaşı bulunmuyor. Ali Haydar Avcı, “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” (2) adlı yapıtında bu konuya geniş yer ayırmış ve aslında araştırmacılar tarafından “Türk dilinin ve sözcüklerin yöresel anlamlarının bilinmediği” eleştirisini yaptıktan sonra “Zağmak” sözcüğü üzerinde durarak bu sözcüğün bölgelere göre ‘kaçmak, kayar gibi akıp gitmek, hareket etmek, hızla bir yere gitmek, yaman, atik, çevik’ gibi anlamlarına atıfta bulunup, “mak” ekinin pekiştirici bir etkisi olduğunu belirterek zamanla “zağmak” sözcüğünün zeybek sözcüğüne dönüşmüş olabileceğini belirtmektedir.

Hemen her araştırmacı zeybek sözcüğünün kökeni konusuna yapıtlarında yer ayırmış, kendilerinden önce söylenenleri derlemişler ve kendi birikim ve kanaatlerine göre bir sonuca ulaşmışlardır. Ancak hepsi de, zeybeklerin hızla hareket eden dinamik yapıları nedeniyle, geçmişe doğru giderek hem ses uyumu açısından hem de sözcük anlamı bakımından bu tanıma uyan sözcüklerin peşine düşmüşler ve zamanla bu sözcüklerin günümüzde kullanılan “zeybek” sözcüğüne evrildiği şeklinde bir kanaate ulaşmışlardır. Bununla birlikte “ataman” ve “saybak” sözcüklerinin liderlik özelliğine ilişkin anlamları nedeniyle, zeybek sözcüğünün temeli saybak da olabilir. Özellikle ileride bu sözcüğün anlamı içinde olan “koruyucu” yanı üzerinde duracağız.

EFES KENTİ

Efe sözcüğü ile ilgili de birçok hipotez var. Bunlardan biri, Onur Akdoğu’nun (3) tercih ettiği Efes harabelerinin bulunduğu bölgeye verilen Efesos ismindeki Yunanca ek olan “sos” eki düştükten sonra Efe sözcüğünün kaldığı ve bu bölgenin Osmanlı döneminde Efelik olarak anıldığı, ardından bölge halkına da efe denmeye başlandığı şeklindeki hipotezdir. Efe, ayrıca İzmir ve Aydın zeybekleri arasında “ağa”, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan çetecilere verilen ad ve zeybekler arasında kahramanlıklarıyla öne çıkanlara verilen unvan olmuş. Kısaca efe sözcüğünün temeli Onur Akdoğu’ya göre Efesus’dur. Bununla birlikte Ali Haydar Avcı bu görüşe katılmaz.

EFELİK OTU

Bu sözcüğün “Türkçe kökenli olduğunu düşünüyoruz” diyerek; Orta ve Batı Anadolu’da kullanıldığını “başlık, ağabey” anlamlarına geldiğini hatta bu sözcüğün Avşar Ağıtı’nda da geçtiğini belirterek “Efesini bana verin/ Ben belime sokucuyum / Ehmed oğlum düğün kurmuş / Ben halaya çıkıcıyım”, bir diğer ağıtta ise “Efesini bana verin / Ben başıma takacağım / Derviş’im halaya girmiş / Ben boyuna bakacağım” denildiğini, ayrıca “Orta Anadolu’da efelik adıyla anılan bir otun olduğunu” belirtmektedir. Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle zeybek ve efenin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekicidir. Bu yazıda daha çok bununla ilgilenmekle birlikte, araştırmacıların sözcüklerin kökeni konusundaki çabalarını önemsiyoruz. Bununla birlikte, bu konuya dilbilimcilerin de el atması önemlidir. Çünkü sözcüklerin oluşumu veya evrimi sırasında bir halkın geçirdiği sosyal olayların ve kültürle bağlarının sözcüğün evrimine etkilerini ancak dilbilimcilerin bakış açısıyla bulmak mümkündür.

ZEYBEK BAŞI EFE

Efe, zeybeklerin örgüt hiyerarşisinde en tepedeki adamdır. Zeybek başıdır. Seymenler ise İç Anadolu yiğitleri oluyor ve yine seymen sözcüğünün kökeni de araştırmacıların bir kısmının belirttiği gibi aynı zeybek sözcüğünde olduğu gibi Say kökünden geliyor. Zamanla “sayman” sözcüğü de Seymen sözcüğüne dönüşmüş. Akdoğu’ya göre eski Türk kavimlerinde bir tür Başbuğ anlamına gelen Ata-man kelimesinde olduğu gibi, zırh- koruma anlamındaki say-man kelimesinin günümüze kadar geçirdiği değişim sonucu oluşmuştur. Burada da görmekteyiz ki aslında zeybek ve seymen sözcükleri aynı yerden kök almakta ve aynı tip insan için kullanılmaktadır. Ali Haydar Avcı daha önce andığımız eserinde, Asya’dan Anadolu’ya göç eden dört önemli grubun geldiğini, bunlardan silahlı ve gözü pek olanlarının zamanla Orta Anadolu’da seymen ve Batı Anadolu’da zeybek adını aldığını yazmaktadır. Bununla birlikte zeybek ve seymenlerin gelenek ve törelerinin birbirinin neredeyse aynı olduğunu belirtir.

DİPNOTLAR:

(1) Aydın-Germencik’te doğan Evrim Çetin, İzmir Devlet Türk Dünyası Topluluğu Dans Sanatçısıdır ve Ege Üniversitesi Konservatuvar mezunudur.

(2) Ali Haydar Avcı Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, E Yayınevi, 551 sayfa 2017

(3)Onur Akdoğu Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” 3 Cilt 1278 Sayfa, 2004

* * * * * * *

Hazırlayan: Kubilay Kızıldenizli ( Yaren Zeybek Kulübü )

* * * * * * * * *

Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/haber/en-buyuk-efemiz-ataturkun-aziz-hatirasina-efe-ve-zeybeklerin-kokeni-sozcukte-gizli-352767

* * * * * * * * * *