30 Kasım 2022 Çarşamba

Vatan savunmasında efeler / KUBİLAY KIZILDENİZLİ


Vatan savunmasında efeler / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

Batı Anadolu’dan gelen gönüllüler zeybek kıyafetleriyle savaşa katılıyordu. Kuşkusuz zeybekler Kurtuluş Savaşı sırasında boş durmadılar ve Atatürk’ün emrinde Yörük Ali ve Demirci Efe’nin komutası altında toplanarak Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi oluşturarak Yunan kuvvetlerine aman vermediler.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Dara düşen ya dağa ya beye yaklaşır”

Avcı’nın aktardığına göre Yurt Ansiklopedisi’nde zeybekler, “zeybekler coğrafyası olarak anılan” Batı Anadolu’da haksızlığa boyun eğmeyen ve “yoksul yandaşı savaşçılar” olarak tanımlanıyor: “Zeybekler haksızlığa karşı duran, zorbalığa başkaldıran, adaletsizliğe hayır diyen savaşçılardır.”

Zeybekler dara düştüklerinde beylere değil ama dağlara yaslanmışlardır, bu, bağımsız kalmayı ve başkalarına minnet etmemeyi bilmek demektir. Bununla birlikte beyleri “salma” adıyla bir vergiye bağlar, bu parayla kızanlarının ve yöresindeki ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılarlardı. Efeler asla vergi aldıkları beylerin sofralarına oturmazlardı. Onlarla dostluk kurmazlardı.

Zeybekler bunları sadece “niyetleriyle” yapmazlar, dağa çıkmanın ve dağda barınabilmelerinin kurallarını da yapmışlardır. Uzun süren çetin mücadeleleri sonucu bu kuralları kendi başlarında öğrenmek zorunda kalmışlardır. Bu kuralların temeli ise örgütlü olmak, disiplinli olmak ve Efe’nin “öl” dediği yerde ölümüne savaşmak demektir.

Avcı’ya göre zeybeklerin örgütlenmesi aşağıdaki gibiydi:

1. Efe

2. Başzeybek ya da başkızan

3. Kızanlar ya da yaygın deyimle zeybekler

4. Yardımcı ya da muavin çeteler

5. Haberci ve istihbarat ağı

6. Yatak ve barınma ağı

Onur Akdoğu ise benzer bir örgütlenmeyi aşağıdaki şekilde belirtiyor:

1. Efe

2. Efe’ye bağlı yataklar ve muhbirler

3. Zeybekler

4. Zeybeklere bağlı asıl ve muavin çeteler

Efeler ve zeybekler hiçbir zaman halk tarafından adaletli olmayan eylemlerde bulunmazlardı. Çünkü zaten haksızlıklara uğradıkları için dağlara çıkmışlardı. Halka zulüm eden haksızlık yapanları kendilerinden ayırmak için onlara “kalekakıcı” derlerdi. Hatta, halka haksızlık yapan efelerin, zeybekleri tarafından öldürülmesi meşruydu.

KÖYLERE KORUMA

Efeler, kendi zeybeklerini ve kızanlarını korur, onları evlendirir ve tüm masraflarını karşıladığı gibi dul kadınlara yardım eder, genç kızların çeyizliklerini de hazırlatırlardı. Zeybeklerin yaşadıkları çevredeki tüm köyler onların koruması altındaydı. Akdoğu’nun aktardığına göre zeybekler zenginlerden alır fakire verirlerdi. Aynı zamanda Kurtuluş Savaşı kahramanı Yörük Ali Efe’nin “Ben eşkıya değilim, kimseyi soymadım. Kendimi ve kızanlarımı geçindirmek için salma salardık” sözleri Akdoğu’ya göre tüm efe ve zeybeklerin ortak bilinciydi.

'GEMİ GELİR YANAŞIR...'

Ancak efeler ve zeybekler devlet için “eşkıya” idi ancak halk onları bir kahraman olarak görmüş ve mevlütlerinde bile onlara dua etmişlerdir. Örneğin 2 Mayıs 1910’da Bozdoğan-Yeniköy'de bir mevlütte “Allah Çakırcalı Efe’mizi takip kolları şerrinden, takip kurşunlarından, düşman şerrinden muhafaza buyursun, korusun” diye dua ederlerdi. Bunun için halk takip güçlerini alaya almak için şöyle bir türkü de yakmıştır. “Gemi gelir yanaşır/ İçi dolu çamaşır/ Çakıcı Efe’yi görenin/ Gözleri kamaşır.”

BARIŞ ZAMANI ‘EŞKIYA’ SAVAŞ ZAMANI ‘KAHRAMAN’

Zeybekler için asker ve ordu kutsal şeylerdi, onların derdi haksız yönetimlerdi. Örneğin, devletin başı dara düştüğünde, savaşa girdiğinde oradaydılar. Akdoğu, “Osmanlı bu nedenle zeybekleri barış zamanı ‘eşkıya’, savaş zamanında ise ‘kahraman’ ilan ederdi” diye aktarıyor.

1877-1878 yılında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı’nda zeybekler kendi kıyafet ve alaylarıyla katılmışlar ve Bakırlı Mehmet Efe komutasında Aydın Taburu adı altında savaşmak üzere Batum’a gönderilmişlerdir. Dağda gezen ve gönüllü olarak savaşa katılan efeler bu dönemde affediliyordu. Osmanlı-Rus Savaşı’ında gösterilen kahramanlığa rağmen Bakırlı Mehmet Efe’de düze indikten sonra Osmanlı tarafından katledilmiştir. Yine Akdoğu’nun aktardığına göre Illustarion Dergisi’nin Temmuz 1877 sayısında savaşa gönüllü olarak katılan zeybekler  “Türk ırkının güzel insanları” olarak tanımlıyordu.

İŞGALCİLERE AMAN VERMEDİLER

Zeybekler 18-20 Nisan 1897’de Yunanlarla gerçekleşen savaşa da gönüllü olarak katılmış ve zafer kazanılmasını sağlamışlardır. Batı Anadolu’dan gelen gönüllülerin büyük bir çoğunluğu zeybek kıyafetleriyle gelip savaşa katılıyordu.

Kuşkusuz zeybekler Kurtuluş Savaşı sırasında da boş durmadılar ve Atatürk’ün emrinde Yörük Ali ve Demirci Efe’nin komutası altında toplanarak Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi oluşturarak Türk Ordusu’nun kesin zaferini elde ettiği 9 Eylül 1922’ye kadar işgalci Yunan Kuvvetleri’ne aman vermediler.

Yunan işgaline karşı kasabalarda komutanlar tarafından askeriyeye ait silah depoları açılıyor halka ve zeybeklere direnmeleri için silahlar dağıtılıyordu. 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker’in çağrısı üzerine Yörük Ali Efe ve Kıllıoğlu Hüseyin Efe bu çağrıya katılarak, silah ve cephane istemişlerdir. Yine 6 Haziran 1919 gecesi Albay Şefik Aker, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, ve Yörük Ali Efe, Çine dışında askerlik şubesinde bir toplantı yaparlar. Toplantı sonucunda Yörük Ali Efe, “Sen hiç merak etme, yarın Bismillah deyip çıkacağız, bundan sonra işimiz Yunanla uğraşmak olacaktır. Milleti hep eşraf aldattı. Yoksa biz şimdiye kadar durmazdık, biz çıkalım arkamızdan millet gelir, bize yalnız silah, cephane, zabit ver.” diyerek aktif olarak savaşa katılır.

DAĞLARDA TEK TEK YANAN ATEŞLER

Yörük Ali’nin daveti üzerine Mesutlulu Mestan Efe, Habib’in Ali, Danişmendli İsmail Efe, Ortakçılı İnce Memed Efe mücadeleye katıldılar. Dağlarda yaşayan ve düşmanlara karşı kurulan zeybek ateşleri böylece yanmaya başladı. Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’nda yazdığı “dağlarda tek tek ateşler yanıyordu” dizesi zeybeklerin isyan ateşlerini anlatıyor olsa gerek.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Batı Anadolu’yu örgütleyen Mustafa Kemal Paşa’ya, Demirci Mehmet Efe’nin telgrafla verdiği yanıtta “karşımıza kim çıkarsa çıksın, vatanı kurtarmak için bundan gayrı sözümüz olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını, arz ederim” diye yazdıktan sonra Mustafa Kemal “Şayan-ı iftihardır” der.

Aslında tarihimizde çok ilginç ama aynı zamanda Türklerin çizgisiyle uyumlu olaylar var. Bunlardan biri de, 28 Ağustos 1919’da Tahkik heyetinin cepheleri gezmek istemesi ve Aydın Kuvayi Milliye Komutanı Binbaşı Hacı Şükrü’nün buna izin vererek İngiliz generalini Aydın’da karşılaması sonrasında gelişen olaylardır.

Demirci Efe’nin görevlendirdiği Zeybek Yaşar, Hacı Şükrü’yü “vatana ihanetle” suçlamış ve Hacı Şükrü bunun üzerine kasabayı terk ederek ayrılmıştır. Bu nedenle 30 Ağustos 1919’da İngiliz General Hamberry’i Zeybek Yaşar karşılamış ve “buranın komutanı benim” diyerek General’i önce kasabadan uzaklaşması için uyarmış, general bunu dinlemeyip atını sürünce Zeybek Yaşar ve zeybekler “şehri terk etmesini” bu kez silah doğrultarak istemiştir.

Ortamın sertleştiği haberini alan Demirci Mehmet Efe şehre gelerek  generale “Savaştayız, siz nasıl sizin muharebe cephelerinizi görmemizi istemiyorsanız biz de sizin bizim cephelerimizi görmenize izin veremeyiz” diyerek generali de yanına alarak Nazilli’ye dönmüş. Yapmış olduğu çalışmalarla Mustafa Kemal’in dikkatini çeken Demirci Mehmet Efe’ye 4 Eylül 1919’da “Umum Aydın ve Havalisi Kuvâyı Milliye Kumandanı unvanı vermiş. Bu yetki daha sonra daha da artırılarak Menteşe (Muğla) bölgesini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Batı Anadolu’da “zeybeklerin başlarında Yörük Ali Efe olmak üzere Demirci Efe gibi zeybekler olmasaydı ne olurdu?” gibi bir sorunun yanıtı kuşkusuz ki savaş zamanında savunmasız kalan halkın daha çok katledileceği, daha çok zulüm ve gözyaşı dökeceği olacaktı. Çünkü zeybekler işgal kuvvetlerini hiç rahat bırakmamış, halkı korumuş ve halktan yardım almışlardır. Batı Anadolu’da zeybekler olmasaydı, Batı Anadolu Kuvayi Milliye Teşkilatı olamazdı. Burada ısrarla belirtmekte yarar görüyorum. Yukarıda zeybeklerin savaşa geç katıldığını ifade eden Yörük Ali’nin dediği gibi “eşraf aldatmasaydı daha erken savaşa katılırdık” demektedir. Yani kendiliğinden ne halk ne de zeybekler savaşa iştirak etmemiştir. Osman Bilge Kuruca’nın Atatürk ve Gerilla Savaşı (1) adlı eserinde aktardığı gibi “Albay Beki Sami Günsav, Binbaşı Ali Çetinkaya, Yarbay Kazım Özalp, Albay Şefik Aker ve Celal Bayar Genelkurmay’dan talimat alarak Batı Anadolu’da halkı ve efeleri örgütleyerek direnişi başlatmıştır. Bu sayede Batı Anadolu’da sayısı 15 bini bulan silahlı direnişler başlamış, sürdürülen bu saihalı direniş Yunan ileri harekâtını bir yıl geciktirerek düzenli ordunun kurulması için zaman kazandırmıştır.”

GÜÇ ZEHİRLENMESİ

Kuşkusuz efeler ve zeybekler zaman zaman halka da zarar veren eylemlerde bulunmuşlar. Asiliğin gerici yönünden güç alan, kısaca “güç zehirlenmesinden” kaynaklanan bu tür eylemlerin yol açtığı günahları kanımızca Kurtuluş Savaşı’ndaki belirleyici rolleri nedeniyle tamamen temizlenmiş, günümüzde en son oynadıkları bu rolleri nedeniyle kahraman savaşçılar olarak anılmaya devam etmektedirler.

(1) Osman Bilge Kuruca Atatürk ve Gerilla Savaşı, Kaynak Yayınları 1. Basım Kasım 2014, 384 sayfa

* * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/vatan-savunmasinda-efeler-353302

* * * * * * * * *

Hiç yorum yok: