30 Kasım 2022 Çarşamba

Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi? / KUBİLAY KIZILDENİZLİ


Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi? / KUBİLAY KIZILDENİZLİ

Kim bu Zeybekler: Türk mü, Cezayirli mi, Rum mu, Lidya Türkleri mi?

Zeybekler, müziğinden, oyunlarına ve diline değin Türk’tür. Bu başka bir ulus için örneğin Yunanlar için bir kayıp veya kazanç olarak anlaşılmamalıdır. Yüz yıl önce oynanan zeybek danslarının Yunan köylerinde oynanmadığını biliyoruz.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Ahmet Tevfik Paşa, zeybekler için “Zeybekler canını tehlikeye atmaktan, her türlü korkulu işlerden sakınmaz, yorulmaz, neşeli ve sanki askerlik için yaratılmış Türklerin güzel bir soyudur” der. Ancak bu konuda da fikirler muhtelif çünkü zeybeklerin Rum olduklarına dair görüşler de bulunuyor. Hiç olmazsa sadece bu açıdan bile Rumların ve Türklerin ayrı ayrı zeybeklere sahip çıkmaları, zeybeklerin yaşadıkları dönemde ve bugüne bıraktıkları iz açısından ne kadar önemli olduklarını gösteriyor. Yine biliyoruz ki Türk zeybeklerin hiç sevmediği ve “kalekakıcı” (1) olarak adlandırdıkları Rum kökenli zeybek grupları da var.

DANSLAR VE HALKLARIN YAŞAYIŞ BİÇİMİ

Peki gerçekten zeybekler Rum kökenli miydi? Rıza Tevfik “horo tarzı dansların Rumlara, bölgesel olarak adalar ve sahillere ait olduğunu, Türklerin adalılar gibi horo oynayamadıklarını, bunun yanında adalılar zeybek dansı oynadıkları zaman bizimkiler gibi kabadayı tavrını alamayıp oyunu ciddi bir gösterişle ağır ağır oynayamadıklarını” saptamaktadır. Akdoğu bu gözlemden yola çıkarak özetle “dansların, halkların yaşayış biçimiyle ilgili olduğunu, gelenek ve göreneklerin danslara yansıdığını” ifade etmektedir. Kuşkusuz bir Türk, bir flemenk veya Latin Amerika dansını beklendiği gibi yapamıyorsa yabancılar da zeybeği aynı ihtişamıyla oynayamayacaktır. Yine Akdoğu’nun aktardığına göre Rum araştırmacı İ. Khloros hazırladığı Rumca sözcükteki “Zeybek” maddesine göre “Zeipek-Zeivekos: İzmir civarındaki Türk aşiretlerine verilen isimdir.”

İCAT EDİLEN TÜRK BOYLARI

Zeybekler Cumhuriyet döneminde birçok araştırmacının ilgisini çekmeye devam etmiş ve bu nedenle Lidya Türkleri gibi kulağa tuhaf gelen bir takım Türk boyları bile icat edilmiştir
Zeybeklerin Türk olduğuna ilişkin gerek karşı tarafta gerekse de bizim tarafta birçok kanıt bulunuyor. Bunlardan en önemlisi ileride zeybek dans ve müziklerinin yapısında da göreceğimiz gibi müziğini Turkikos yani Türk işi olduğuna kanıt olarak gösterilen, müziğinin dokuz zamanlı veya bazı müzisyenlerin dediği gibi dokuz vuruşlu olmasıdır. Araştırmacılara göre dokuz zamanlı müzik ise Yunan müziğinde bulunmaz.

ASLI OLAN ZEYBEKTEN KOPAN ZEYBEKİKO

Zeybekler, müziğinden, dansına ve diline değin Türk’tür. Bu başka bir ulus için örneğin Yunanlar için bir kayıp veya kazanç olarak anlaşılmamalıdır. Gerçek budur. Bugün bizim zeybek danslarının taklidi olarak değerlendirdiğimiz ve Milli Kurtuluş Savaşı’mızdan sonra Yunanistan’a anlaşma gereği göç eden Yunanların götürdüğü zeybek dansımız Yunanistan’da “Zeybekiko” adıyla daha yumuşak hatta bazı araştırmacılara göre kadınsı figür ve tavırla oynanmaya devam etmektedir. Yüz yıl önce oynanan zeybek danslarının Yunan köylerinde oynanmadığını biliyoruz. Bilinen gerçek, Türkiye’den giden göçmenler tarafından oynanmaya başladığı ve yaygınlaştığıdır. Bununla birlikte zeybekiko, aslı olan zeybek dansından kopmuş ve bir Taverna ezgi ve dansına dönüşmüştür. Kuşkusuz bu tür taklitler, bir ulusun başka bir ulustan aldığını kendi anlayışına göre içselleştirmesinden ibarettir ve asla aslını yansıtmaz. Aslını yansıtabilmesi için beslendiği kültür aynı olmalı, güncel olan bugünkü yaşamlarının da en azından bir kısmının geçmişin devamı olması gerekmektedir. Batı Anadolu köylerinde zeybek dansı hâlâ aynı adımlarla oynanan danslardır, düğünlerde ve arkadaş eğlencelerinde geleneksel forma uygun olarak hâlâ oynanmaktadır ve artan bir ivmeyle Türkiye çapında yaygınlaşmaktadır. Bu dansların Yunan kırsalında bu şekilde devam ettiğini gösteren bir veriyle karşılaşmadık ancak Türkiye’de YouTube’da bile bir tarama yapsanız, düğünlerde oynanmış ve oynanmaya devam eden binlerce zeybek videosunu bulabilirsiniz.
Zeybekiko’yu izlediğimizde, icra edilen dansın bu haliyle bile, bizim erkeksi dediğimiz zeybeğin tavrına ve müziğine hiç benzemediğini, zeybekiko dansının hiçbir figürünün günümüzde icra edilen ve neredeyse yüzlerce farklı yorum ve örneği olan zeybek danslarına yabancılaştığını görürüz. Dans figürleri dil gibi, evrim de geçirebilir ama konuyla bağlantılı geçirilen süre çok kısadır. Zeybekiko dansında bir kahraman göremiyoruz ancak zeybeğin kendisi savaşçı bir kahramandır ve tüm zeybek danslarında bu kahramanı görürsünüz. Aynı şeyleri zeybekiko için söyleyemeyiz.

SAHNEYE AKTARMA KAYGISI

Bir halkın edindiği alışkanlıkların evrimi yüzlerce yılda gerçekleşir. Örneğin, dilde de neredeyse binlerce yılda oluşan sözcük veya cümle yapılarının geçirdiği bir evrimden söz edebiliriz. Oysa son yüz yılda olması muhtemel olan bu iki oyun arasındaki fark, yani Zeybek ve Zeybekiko arasında oluşan fark ancak diğer ulusun alışkanlıklarının yol gösterici olduğu bir taklitten ibaret olacaktır. Her iki halkın günlük yaşamda birbirinden son yüzyılda hızla uzaklaşıp farklılaştığı gibi Yunanistan’da icra edilen dans da aslından hızla uzaklaşmıştır. Bununla birlikte 1970’li yıllardan bu yana Türkiye’de iyi niyetli çabalarla derlenen zeybek danslarının sahneye aktarım kaygısıyla aslından bir miktar farklılaşmıştır.
Aslında solo olarak oynanan bu oyunların, derlemelerden sonra ekipler halinde oynanmaya başlanmasıyla, ekipteki her oyuncudan aynı adımı aynı anda atması beklenmektedir. Bu durum hakemler tarafından da performans değerlendirmesi bakımından önemli olduğu için, oyun sırasında duraksamalara neden olmaktadır. Genellikle tek bir köyde ve tek bir dansçıdan derlenen oyunların, bölgede oynanan oyunu tam olarak yansıtmadığı konusunda çeşitli eleştiriler de bulunmaktadır. Türker Eroğlu’nun “Sahnelenen Halk Oyunları’nın Çoğu Uydurma mı?” adlı makalesinde belirtiği gibi halk oyunlarının genelinde böyle eleştirilerin olduğunu biliyoruz.
Sibel Adıgüzel adlı Gaziantep Üniversitesinde yüksek lisans eğitimi alan bir öğrencinin ‘Halk Oyunlarının Alandan Sahneye Sunum Aşamaları ve İcra Özellikleri Bakımından İncelenmesi’ adlı Yüksek Lisans Tezi’ni meraklıların incelemesi gerektiğini belirtmeliyim.

EFES VE İZMİR BEYLİKLERİNDE

ZEYBEK KÖKLERİ

Tahminen 1078 yılında Anadolu’nun içlerinden Batı Anadolu’ya kadar gelen Oğuz ve Kıpçak boyları Efes’te Efes Beyliği’ni kurdular. Akdoğu’nun aktardığına göre bu beylik içinde saybaklar da vardı. Bu beyliğin toprakları içinde yüzyıllar sonra Çakırcalı ve Gökçen efeler de doğacaktı. Çaka Bey’in başında bulunduğu İzmir Beyliği’nin güçlenmesinden çekinen Bizans ve Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Bizans’la anlaşıp Çaka Beyi öldürerek İzmir Beyliğini toprakları arasına kattı. Çaka Bey’in ortadan kalkması, donanması sürekli Çaka Bey tarafından sıkıştırılan Bizans’ın da işine yarayacaktı. Ardından Efes’e saldıran Bizanslılar Efes Beyliğini yıktı. İçlerinde Saybakların da bulunduğu Oğuz ve Kıpçaklar Menderes Nehri’ni geçerek içerilere yerleştiler. Tüm bu aktardıklarımızı dikkatine sunmamızın bir nedeni var.

MİTOLOJİNİN ETKİSİNDEKİ AYDINLAR

Aslında Halikarnas Balıkçısı gibi Türkiye’den yazar ve şairlerin de olduğu bir grup aydın, Yunan mitolojisinin etkisiyle zeybeklerin, Rum-Yunan kökenli olduğunu iddia ettikleri için üzerinde titizlikle duruyoruz. “Ne olacak önemli olan bu topraklar, zaten onların köklerinin bulunduğu yer” gibi de düşünebilirsiniz, ancak tarihsel süreçler gösteriyor ki Doğu ve Batı arasında binlerce yıldır süren bu savaşta “kimin kim olduğu” gerçekten önemlidir. Zeybekler eli silahlı, zorluklardan yılmayan, silahlı kuvvetlerde görülen katı bir hiyerarşi içinde yaşayan adamlar oldular. Aslında onların küçük mangalar halinde örgütlendiği modeller de Türklerin yüzlerce yıldır uyguladıkları silahlı kuvvet hiyerarşilerden farklı değil. Dağlarda yaşamayı isteyerek seçmeseler de bu koşullara hızla uyum gösterdiler. Dansları kendine özgüdür ve Çinlilerin Hunlar için söylediği “uzaktan gelen gururlu adamlar” idiler. Müziklerinde kullandıkları ölçü Türk ölçüleridir. Dokuz zamanlıdır. Türküleri Türkçedir. Yaşadıkları gibi dans eden adamlardır. Bize ait bu kültüre sahip çıkmak, bu gururlu adamlara olan boynumuzun borcudur.

LEVENTLERE BENZEYEN KIYAFETLER

Akdoğu’nu belirttiği gibi “yüzyıllar sonra zeybek adını alacak olan Saybaklar, ilk kez İzmir ve Efes çevresinde varlıklarını hissettirmiş, tüm Ege sahil ve adalarına yayılmışlar ve daha sonra Bizans’ın adaları ele geçirmesi sonucu çok azı buralarda kalıp gerisi Menderes Havzası’na çekilmiş ve buraya yerleşmişlerdir”.
Peki Leventlerle zeybekler aynı insanlar mıdır? Biliniyor ki zeybek kıyafetleri ile levent kıyafetleri birbirlerine çok benzemektedir. Osmanlı Ordusu için Leventlerden oluşan birlikler de vardır. Araştırmacılara göre zeybeklerin kıyafetlerinin bir kısmının denizci leventler tarafından Cezayir’den getirildiği şeklindedir.

DİPNOT:
(1) Kalekakıcı, yol kesen, halktan zorla para toplayan eşkıya anlamında kullanılıyor.

* * * * * * * * * 

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/kim-bu-zeybekler-turk-mu-cezayirli-mi-rum-mu-lidya-turkleri-mi-352940

* * * * * * * * *


27 Kasım 2022 Pazar

Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli

 


Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli

En büyük Efe’miz Atatürk’ün aziz hatırasına’: Efe ve zeybeklerin kökeni sözcükte gizli

Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle 'zeybek' ve 'efe'nin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekici.

KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)

Efeler ve zeybeklerden günümüze, sadece gösterişli giysileri, erkeksi dans figürleri ve zaman zaman sazın ama esasen davul ve zurnanın eşlik ettiği içimizi ısıtan müzikleri kaldı. Zeybekler, günümüzün en iyi zeybek dans icracısı olarak kabul edilen değerli Evrim Çetin’in (1) dediği gibi Aydın ve yöresinde doğmuş ve “bir su damlası suya düştükten sonra halkalar halinde Muğla, Denizli, İzmir, Uşak, Burdur, Antalya, Isparta, Afyon, Manisa, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Kütahya ve hatta Kastamonu’ya kadar yayılmıştır.” Bununla birlikte ileride de göreceğimiz gibi doğduğu yörenin Efes ve İzmir olduğunu belirten araştırmacılar da mevcut. Zeybekler, yöre halkı tarafından desteklenip korunmuş, Atçalı Kel Mehmet gibi Osmanlı’ya örgütlü olarak başkaldırarak tüm Batı Anadolu’da başa geçip daha âdil bir vergi sistemi ile halkın çıkarlarını korumuş, kendi zeybek alaylarıyla Osmanlı döneminde yurt savunmasında görev almış ve nihayetinde Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe’nin önderliğinde Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi örgütleyerek Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu son tarihsel görevlerinden sonra “düze” inerek Cumhuriyet’le kucaklaşmışlardır.

HALA YAŞAYAN MÜZİKLERİ VE FİGÜRLERİ

Kuşkusuz popüler tarzda yazılmış bu yazı dizisi, okuyucuyu bu konuda tamamen bilinçlendirmeyi hedefleyen bir akademik çalışma değildir. Bununla birlikte bu yazı dizisinde sarf edilen her bir sözcüğün arkasında bilim insanları tarafından yapılmış çalışmaların izi bulunmaktadır.

Bu yazı dizisinde, “zeybekler kimlerdir, hangi sosyal ve ekonomik koşullarda ortaya çıktılar, neden çıktılar, oyunlarına eşlik ettikleri müzikleri ve figürleri neden kurumsal olarak ortadan kalktıktan yüzyıl sonra bile dinleyen ve izleyenleri etkilemeye devam etmektedir” gibi sorulara verilen yanıtlar derlenmeye çalışılmıştır.

Genellikle her araştırmacı öncelikle efe ve zeybek sözcüklerinin kökenini araştırarak Türkçe veya başka bir dil ile bağı olup olmadığına bakmışlar. Bu konuda günümüzde dikkati çeken iki önemli araştırmacı var. Bu araştırmacılar, Onur Akdoğu ve Ali Haydar Avcı’dır. Nitekim bu yazı dizimizde, Onur Akdoğu’nun 3 ciltlik “Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” ve Ali Haydar Avcı’nın “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” adlı kitaplarını esas aldık. Yine Sabahattin Burhan’ın “Yörük Ali Efe, Çakırcalı Mehmed Efe”, Ali Haydar Avcı’nın “Atçalı Kel Mehmet İsyanı” adlı kitapları ve Mehmet Ali Türk’ün ‘Aydın Yöresine ait 9/4’lük Zeybeklerde Yöresel ve TRT Ritim İcrâlarının Karşılaştırılması’ konulu yüksek lisans tezi bu yazı dizisine kaynak olmuştur. Kuşkusuz tüm bu araştırmacılar da kendilerinden önce gelen önemli araştırmacılar ve günlük gazetelerden yararlanarak eserlerini meydana getirdiler.

ZEYBEK VE EFE SÖZCÜKLERİNİN KÖKENİ

Zeybek sözcüğünün kökenini Çağataycaya dayandıran araştırmacılar da var, Yunancaya dayandıranlar da ve zeybekler ele avuca sığmadığı için “zıypmak, zıplamak, zeybek” gibi zamanla sözcük evrilmesine dayandıran araştırmacılar da var. Ancak gerçekten de Çağatayca sözlüğünde “kısa boylu, gerdanı ve boynu kısa olan adam” anlamında “zeybak” sözcüğü bulunuyor. Ahmet Vefik Paşa’nın sözlüğünde ise “hafif tüfekçi asker-piyade”, Selçuklular zamanında Aydın ve Teke yöresinden toplanarak Mısır’a gönderilen Zeybak, zaptiye askeri isimlendirmesi ve Özbekçede Şaybak adıyla yine yaya asker anlamlarıyla kullanılmış. Ayrıca tarihçi Hammer, Özbek Han’ından bahsederken Şeybek olarak not düşmüş.

Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t Türk’ünde ise Saybak sözcüğünü oluşturan ilk hecesi Say’ın, ‘katı, taşlık, vücuda giyilen zırh’ ve ikinci hece olan Bak’ın ise ‘sağlam, sıkı, güçlü’ anlamları olduğu belirtiliyor. Böylece “saybak”tan zamanla evrilen sözcükten “sağlam, güçlü, koruyucu” anlamına gelen zeybek sözcüğüne ulaşılıyor. Akdoğu’nun da katıldığı bu hipoteze Ali Haydar Avcı gibi bazı araştırmacılar “çok zorlama olduğu” yönünde karşı çıkıyor ve bu konuda maalesef bir uzlaşı bulunmuyor. Ali Haydar Avcı, “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” (2) adlı yapıtında bu konuya geniş yer ayırmış ve aslında araştırmacılar tarafından “Türk dilinin ve sözcüklerin yöresel anlamlarının bilinmediği” eleştirisini yaptıktan sonra “Zağmak” sözcüğü üzerinde durarak bu sözcüğün bölgelere göre ‘kaçmak, kayar gibi akıp gitmek, hareket etmek, hızla bir yere gitmek, yaman, atik, çevik’ gibi anlamlarına atıfta bulunup, “mak” ekinin pekiştirici bir etkisi olduğunu belirterek zamanla “zağmak” sözcüğünün zeybek sözcüğüne dönüşmüş olabileceğini belirtmektedir.

Hemen her araştırmacı zeybek sözcüğünün kökeni konusuna yapıtlarında yer ayırmış, kendilerinden önce söylenenleri derlemişler ve kendi birikim ve kanaatlerine göre bir sonuca ulaşmışlardır. Ancak hepsi de, zeybeklerin hızla hareket eden dinamik yapıları nedeniyle, geçmişe doğru giderek hem ses uyumu açısından hem de sözcük anlamı bakımından bu tanıma uyan sözcüklerin peşine düşmüşler ve zamanla bu sözcüklerin günümüzde kullanılan “zeybek” sözcüğüne evrildiği şeklinde bir kanaate ulaşmışlardır. Bununla birlikte “ataman” ve “saybak” sözcüklerinin liderlik özelliğine ilişkin anlamları nedeniyle, zeybek sözcüğünün temeli saybak da olabilir. Özellikle ileride bu sözcüğün anlamı içinde olan “koruyucu” yanı üzerinde duracağız.

EFES KENTİ

Efe sözcüğü ile ilgili de birçok hipotez var. Bunlardan biri, Onur Akdoğu’nun (3) tercih ettiği Efes harabelerinin bulunduğu bölgeye verilen Efesos ismindeki Yunanca ek olan “sos” eki düştükten sonra Efe sözcüğünün kaldığı ve bu bölgenin Osmanlı döneminde Efelik olarak anıldığı, ardından bölge halkına da efe denmeye başlandığı şeklindeki hipotezdir. Efe, ayrıca İzmir ve Aydın zeybekleri arasında “ağa”, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan çetecilere verilen ad ve zeybekler arasında kahramanlıklarıyla öne çıkanlara verilen unvan olmuş. Kısaca efe sözcüğünün temeli Onur Akdoğu’ya göre Efesus’dur. Bununla birlikte Ali Haydar Avcı bu görüşe katılmaz.

EFELİK OTU

Bu sözcüğün “Türkçe kökenli olduğunu düşünüyoruz” diyerek; Orta ve Batı Anadolu’da kullanıldığını “başlık, ağabey” anlamlarına geldiğini hatta bu sözcüğün Avşar Ağıtı’nda da geçtiğini belirterek “Efesini bana verin/ Ben belime sokucuyum / Ehmed oğlum düğün kurmuş / Ben halaya çıkıcıyım”, bir diğer ağıtta ise “Efesini bana verin / Ben başıma takacağım / Derviş’im halaya girmiş / Ben boyuna bakacağım” denildiğini, ayrıca “Orta Anadolu’da efelik adıyla anılan bir otun olduğunu” belirtmektedir. Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle zeybek ve efenin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekicidir. Bu yazıda daha çok bununla ilgilenmekle birlikte, araştırmacıların sözcüklerin kökeni konusundaki çabalarını önemsiyoruz. Bununla birlikte, bu konuya dilbilimcilerin de el atması önemlidir. Çünkü sözcüklerin oluşumu veya evrimi sırasında bir halkın geçirdiği sosyal olayların ve kültürle bağlarının sözcüğün evrimine etkilerini ancak dilbilimcilerin bakış açısıyla bulmak mümkündür.

ZEYBEK BAŞI EFE

Efe, zeybeklerin örgüt hiyerarşisinde en tepedeki adamdır. Zeybek başıdır. Seymenler ise İç Anadolu yiğitleri oluyor ve yine seymen sözcüğünün kökeni de araştırmacıların bir kısmının belirttiği gibi aynı zeybek sözcüğünde olduğu gibi Say kökünden geliyor. Zamanla “sayman” sözcüğü de Seymen sözcüğüne dönüşmüş. Akdoğu’ya göre eski Türk kavimlerinde bir tür Başbuğ anlamına gelen Ata-man kelimesinde olduğu gibi, zırh- koruma anlamındaki say-man kelimesinin günümüze kadar geçirdiği değişim sonucu oluşmuştur. Burada da görmekteyiz ki aslında zeybek ve seymen sözcükleri aynı yerden kök almakta ve aynı tip insan için kullanılmaktadır. Ali Haydar Avcı daha önce andığımız eserinde, Asya’dan Anadolu’ya göç eden dört önemli grubun geldiğini, bunlardan silahlı ve gözü pek olanlarının zamanla Orta Anadolu’da seymen ve Batı Anadolu’da zeybek adını aldığını yazmaktadır. Bununla birlikte zeybek ve seymenlerin gelenek ve törelerinin birbirinin neredeyse aynı olduğunu belirtir.

DİPNOTLAR:

(1) Aydın-Germencik’te doğan Evrim Çetin, İzmir Devlet Türk Dünyası Topluluğu Dans Sanatçısıdır ve Ege Üniversitesi Konservatuvar mezunudur.

(2) Ali Haydar Avcı Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, E Yayınevi, 551 sayfa 2017

(3)Onur Akdoğu Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” 3 Cilt 1278 Sayfa, 2004

* * * * * * *

Hazırlayan: Kubilay Kızıldenizli ( Yaren Zeybek Kulübü )

* * * * * * * * *

Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/haber/en-buyuk-efemiz-ataturkun-aziz-hatirasina-efe-ve-zeybeklerin-kokeni-sozcukte-gizli-352767

* * * * * * * * * *

25 Eylül 2022 Pazar

Yörük Ali Efe'nin müze evi ziyarete açılıyor / Umut Tuncer

 



Yörük Ali Efe'nin müze evi ziyarete açılıyor / Umut Tuncer

Milli Mücadele yıllarında düşmana karşı gösterdiği kahramanlık dolayısıyla "Efeler Efesi" adıyla anılan Yörük Ali Efe, vefatının 71. yılında memleketi Aydın'da gururla anılıyor.

Yörük Ali Efe'nin bir dönem karargah olarak da kullanılan, daha sonra müzeye çevrilen evi, Aydın'ın Yenipazar ilçesinde bulunuyor. Müzede, Yörük Ali Efe’nin kıyafetleri, silahları, yazışmaları, mektupları ve o döneme ait eşyaları sergileniyor. İl Kültür ve Turizm Müdürü Doç. Dr. Umut Tuncer, bu sene tadilattan geçirdikleri Yörük Ali Efe Müzesi'nin bugünden itibaren ziyarete açılacağını söyledi.

Yörük Ali Efe ve dönemine ait tüm orijinal eserlerin müzede yer aldığını aktaran Tuncer, "Müzede çok kapsamlı bir tadilat çalışmasını da tamamlamış olduk. Yaklaşık 1 milyon lira tutarındaki bu tadilatla evin tüm sıkıntı ve risk taşıyan noktalarında müdahale gerçekleştirildi. Bugün Yörük Ali Efe yaşasa ve anahtarıyla gelip kapısını açsa evi bıraktığı günkü gibi kullanabilirdi. Müzeye ziyarete gelen turistlerimize, kültürün peşinde koşanlara güzel bir an yaşatıyoruz. Özellikle kurtuluş mücadelesinin o hazzını, dokusunu ve duygusunu hissetmek isteyenleri mutlaka bekliyoruz." diye konuştu.

Tuncer, Yörük Ali Efe'nin unutulmaz bir değer ve Milli Mücadele kahramanı olduğuna dikkati çekerek, Yenipazar Kaymakamlığı ve Yenipazar Belediyesi iş birliğiyle müzenin bahçesinde anma etkinliği gerçekleştirileceğini sözlerine ekledi.

İSTİKLAL MADALYALI YÖRÜK

Aydın'ın Sultanhisar ilçesi Kavaklı köyünde 1895 yılında dünyaya gelen Yörük Ali Efe, 19 yaşında Aydın dağlarındaki Alanyalı Molla Ahmet Efe'nin zeybek grubuna katıldı. Kısa sürede herkesin güvenini ve sevgisini kazanan Yörük Ali Efe, Alanyalı Molla Ahmet Efe'nin hayatını kaybetmesinin ardından grubun başına geçti. İzmir, Aydın ve Nazilli'nin düşman işgalinden kurtarılması için mücadelede yer alan Yörük Ali Efe, 16 Haziran 1919'da Batı ve Güney Anadolu'da düzenli, bilinçli ve milli şuurla düşmana yapılan ilk baskın olarak tarihe geçen Malgaç Demiryolu Köprüsü yanındaki tam teçhizatlı düşman karakoluna baskını gerçekleştirdi. Yörük Ali Efe, yaptığı baskınlarla düşmanı büyük zarara uğrattı.

Düzenli ordunun kurulmasıyla emrindeki grubu orduyla bütünleştirdi, kendisi de Milli Aydın Cephesi Komutanı oldu. Mücadele'deki başarılarından dolayı TBMM tarafından İstiklal Madalyası verilen ve Cumhuriyet döneminde Yörük soyadını alan Ali Efe, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bir süre İzmir'de yaşadı.

İzmir'de 1951'de geçirdiği tramvay kazasında bacaklarını kaybeden Yörük Ali Efe, tedavi için gittiği Bursa'da 23 Eylül 1951'de hayatını kaybetti.

* * * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/yoruk-ali-efenin-muze-evi-ziyarete-aciliyor-341246

* * * * * * * * * *

Kutsal İsyan’da Aydın ve Yörük Ali Efe / NAİL TOPAL

 


Kutsal İsyan’da Aydın ve Yörük Ali Efe / NAİL TOPAL / ARAŞTIRMACI-YAZAR

İkindi vakti Nazilli’nin Türk mahallelerine girerler. Kaldırımlardaki nal şakırtıları, zeybeklerin savaş naraları ve tekbir sesleri, Nazilli halkını şaşırtmıştır. Eline baltasını, nacağını, çiftesini, sopasını alan yığınlarca insanın bir ordu gibi arkasından geldiğini görür


NAİL TOPAL / ARAŞTIRMACI-YAZAR

Ülkemizin yetiştirdiği büyük yazarlardan biri olan Hasan İzzettin Dinamo’nun Tekin Yayınevi ve Vatan gazetesi kültür hizmetleri yayını olan “Kutsal İsyan” yapıtını, ikinci kez okuyorum. Kurtuluş Savaşı’nın gerçek öyküsünün anlatıldığı bu roman 5 cilttir. Bütün aydınların, yurtseverlerin, bu kitabı okumalarını öneririm. Kitabın 2. cildinde Yörük Ali Efe’yi ve Aydın yöresinde yaptığı hizmetleri anlatan bölümler var. Bu bölümlerden özetler yaparak, Aydınlık okurlarına, o dönemlerde, olup bitenleri anlatmak, okurlarımızın tarih bilincini geliştirmek, onlara katkıda bulunmak istiyorum.

Kitabın 2. cilt, 280 ve 307. sayfalarında “Malkoç (Malgaç) Köprüsü” başlıklı bölümünde, 1919 yılı Haziran ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece, Yörük Ali Efe yanında baş kızanı Mergimeli Ali, öbür kızanları, Binbaşı Hacı Şükrü, Jandarma Yüzbaşısı Nuri, birkaç genç subay, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ile efe giysileri içinde, iki kılavuz jandarma eri vardır. Büyük Menderes’e doğru yürürler. Sala binerek, Menderes’in karşısına geçerler. Sessizce demiryoluna giderler. Sultanhisar tren istasyonuna yaklaşırlar. İstasyonda duraklayan çalışır halde, bir tren vardır. Tek tük Yunan askerleri, devriye gezmektedir. Yörük Ali Efe’nin hedefi, Sultanhisar karakolundaki 70 Yunan askeri ve komutanıdır.

Yörük Ali Efe, çoban kılığına girerek, burayı keşif için dolaşmış, gözetlemiş ve baskın planı yapmıştır. Baskının başarılı olması için, gece yapılması düşünülmüş, ancak düşmanın gece daha çok güvenlik önlemi aldığı, gündüz ise daha gevşek davrandığı saptanmıştır. Efe, adamlarını uygun yerlere yerleştirir ve keskin nişancılarıyla, karakolu karşıdan gören incir ağaçlarının arkasına, pusuya yatarlar. Hava aydınlanmaya başlar. Yunan askerleri nöbet değiştirmeye, günlük işlerini yapmak için karakolun önüne çıkmaya başlarlar. Hedefler çoğalır ve yakınlaşır. Planlamaya göre ilk kurşunu Yörük Ali Efe atar. Arkasından keskin nişancılar ve diğerleri, Yunan askerlerine kurşun yağdırırlar. Düşman askerlerini kısa sürede temizlerler. Yörük Ali’nin kızanları ve yanında olan diğer komutan ve askerler, Yunan askerlerinin tümünü öldürürler. Karakolda bulunan tüm silahlar ve cephaneler alınır. Menderes’in karşısında bekleyen sala taşınarak, Yenipazar’da bulunan karargâha götürülür. 57. Fırka (tümen) komutanı Albay Şefik Bey, böyle bir başarı gösterdikleri için başta Yörük Ali Efe, subaylar, efeler ve kızanlarını alınlarından öperek onları kutlar.

NAZİLLİ BASKINI

Kitabın “Yiğitlik Üstüne Yiğitlik” bölümünde, yine Yörük Ali Efe’nin kahramanlığı anlatılır. Yapıtın 349-357. sayfalarında Yörük Ali Efe’nin Nazilli’ye yaptığı baskın anlatılır. 20 Haziran 1919 günü, küçük ve çevik atlar üzerinde 50 zeybek, Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, patika bir yoldan Nazilli’ye doğru yola çıkarlar. 4 Haziran 1919 günü, Umurlu, Köşk ve Sultanhisar’ı ele geçiren Yunanlar, Nazilli’yi de işgal ederler. Nazilli eşrafı, Hürriyet ve İtilaf Partililer, yobazlar, yerli Rumlar, işgalcileri karşılamaya çıkarlar. Ellerinde beyaz bayrak, tuz ve ekmek taşımaktadırlar. Bunlar Yunan egemenliğini tanımalarının simgesidir.

Yörük Ali Efe, Albay Şefik Aker’in Çine’de bulunan karargâhına uğramış, Nazilli Jandarma Komutanı Yüzbaşı Nuri Bey’le görüşmüş ve ona Nazilli’yi basmak istediğini belirtmiştir. Yüzbaşı Nuri Bey, modern bir taburla işgal edilmiş bir yerin, elli atlı zeybekle kurtarılamayacağını söylemişse de Yörük Ali Efe’yi bu düşüncesinden caydıramamıştı. Yörük Ali Efe, bir şeye karar verince bunu mutlaka uygulayan bir kişidir. Düşmana yeni bir Malkoç (Malgaç) baskını yaparak onları cezalandırmak amacındadır.

Yörük Ali Efe ile birlikte olan Kıllıoğlu Hüseyin Efe, yurtsever bir kişi olmasına karşın, paraya, zenginliğe düşkün bencil bir kişidir. Nazilli’nin zengin Rumlarını soymayı düşünür. Fikrini Yörük Ali Efe’ye açınca, Yörük Ali Efe onu tersler. Efeliğin kanununda hırsızlık olmadığını sert bir dille ona söyler ve onu uyarır. Onların görevi yurdu işgal eden, silahlı düşman Yunanla dövüşmektir.

İkindi vakti Nazilli’nin Türk mahallelerine girerler. Kaldırımlardaki nal şakırtıları, zeybeklerin savaş naraları ve tekbir sesleri, Nazilli halkını şaşırtmıştır. Yörük Ali Efe ve kızanları, Nazilli Rum mahallesine doğru giderken Yörük Ali Efe, “Vurun kızanlar, vurun kahpenin döllerine!” diye haykırır. “Bir kez arkasına bakınca çok şaşırır. Eline baltasını, nacağını, çiftesini, sopasını alan yığınlarca insanın bir ordu gibi arkasından geldiğini görür. Yunan karargâhına doğru bir çığ gibi büyüyerek ilerleyen Türk halkı, öncüleri olan efelere yetiştiğinde, kurşunlar çoktan atılmaya başlanmıştır. Birkaç gündür Aydın’a çekilmek için fırsat kollayan Yunan taburu, on iki bin kişilik Türk milis kuvvetinin baskınına uğrayacağını sanarak hızla çekilme emrini almış ve örtü olarak efeleri şaşırtma amaçlı birkaç kurşun attıktan sonra Atça yoluna dökülmüşlerdir.”

Yörük Ali Efe, Yüzbaşı Fethi Bey, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve öbür savaşçılar, çıt çıkmayan Rum mahallesinden geçerek, Yunan karargâhına girdiler. Ortada dolaşan kedi ve köpeklerden başka hiçbir şey görülmüyordu. Bütün suçlu Rumlar da taburla birlikte sıvışmıştı.”

ALBAY ŞEFİK AKER'İN AYDIN'I KUŞATMASI

Kitabın “Dağlarından Yağ Ovalarından Bal Akan Şehri Aydın” bölümünde, 405- 442. sayfalarında, Yunan güçlerinin Aydın’ı işgal edişleri ve Aydın’ın geri alınması anlatılır. Aydın’da bulunan 57. Fırka (tümen) komutanı Albay Şefik Aker, kendisine bağlı 175. Alayı Muğla, Çine, Bağarası, Söke’den gelen gönüllüleri ve askerleri denetler. Ayrıca Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe zeybekleri, Komiser Hamdi Bey Çetesi, Denizli Yedek Subay Müfrezesi, Yüzbaşı Fehmi Bey komutasındaki Tavaslı Ömer Ağa Müfrezesi, Mesutlulu Mestan Efe Müfrezesi, Teğmen Kadri Bey Müfrezesi, Emekli Yüzbaşı İbrahim Müfrezesi gibi askeri ve milis birliklerini ziyaret eder. Elindeki kuvvetlerle Aydın merkezinde bulunan düşman güçlerini kuşatır.

Albay Şefik Aker, Çanakkale Savaşları’nda da Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çarpışan ve başarılı olan bir komutandır. 26 Mayıs 1919 günü, Yunan güçleri Aydın’a doğru ilerler. İzmir’den devamlı trenle Aydın’a asker takviyesi yaparlar. Üç alay toplamındadır başlangıçtaki güçleri. Sonradan iki alay daha getirirler. Aydın’ı işgal kararı alırlar. Bu arada İzmir işgali sırasında, burada bulunan 56. Tümenin askerlerini dağıtırlar, silahlarını yağmalarlar ve askerlere gözdağı vererek korkuturlar. Bu başıbozuk askerler, çevrede olumsuz propaganda yaparlar. Bunlar gittikleri yerlerde halkın ve askerin morallerini bozarlar. Ayrıca Aydın’da bulunan Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlılarının bozguncu tavırları da 57. Tümen askerlerini olumsuz etkiler. Tümenden firarlar olur. Kaçaklar hem atları, hem de silahları alarak firar ederler. Bunun üzerine 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker, kaçaklar için vur emri verir. Bu arada şehrin ileri gelenleri, düşmandan zarar görmemek için, yanlarına Belediye Başkanını da alarak düşmanı karşılamak için İncirliova’ya giderler. Yerli Rumlar ve işbirlikçiler evlere Yunan bayrakları asarlar.

Albay Şefik Aker, elinde kalan asker, zeybek grupları ve gönüllülerle Büyük Menderes’in karşısına Çine’ye çekilir. Burada Yörük Ali Efe ve diğer efelerle gönüllülerden oluşan güçlerle hazırlıklar yapar. Albay Şefik Aker ve Binbaşı Hacı Şükrü, Aydın yakınlarına bir müfreze göndererek keşif yaptırır. 28 Haziran sabahı Türk güçleri, Yunan taburuna yaylım ateşi açar ve onlara saldırır. Yörük Ali Efe ve kızanları ile diğer zeybekler düşmana direnir. Bu arada Umurlu’dan Komiser Hamdi Bey ve Molla İbrahim müfrezeleri de yetişerek çatışmaya katılır. Düşmanı iki ateş arasına alan yiğitlerimiz, onları Aydın’a doğru kovalar. Doğudan ve batıdan gelerek düşmana karşı koyan efeler, gönüllü grupları ve askerler, öğleye doğru birleşerek gücümüzü artırırlar. Düşman elindeki tüm güçleri savaşa sokmak zorunda kalır.

Bu çarpışmalar sırasında, askere su ve yiyecek taşıyan kadın, kız, çocuklar ve yaşlıların da Aydın’ın düşmandan geri alınmasında büyük katkıları görülür. Savaşa asker olarak katılan üç Aydınlı kadın da vardır. Bunlar Şerife Ali, Ayşe Aliye ve Mehmet Çavuş takma adlı Ayşe adlı bir kadındır. Akşama kadar düşman Aydın’a doğru kovalanır. Aydın üç yönden kuşatma altına alınır. Yörük Ali Efe, Binbaşı Hacı Şükrü, Yüzbaşı Fikri, Teğmen Zekai, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Dokuzun Mehmet Efe, Yüzbaşı İbrahim, Sarayköy Müfrezesi, Ortakçılı Mehmet Efe, Danişmentli Hacı Ahmet Efe, Yüzbaşı Nuri, bu savaşta öne çıkan adlar arasındadır. Efeler Aydın’a doğru yaklaşmışlardır.

EŞZAMANLI TAARUZLAR

[Bu arada, Yunanların Aydın’a yardım göndermesini engellemek için, Söke’deki Cafer Efe milisleri ile 135. Alay güçleri Germencik ve Balatçık’ta (Ortaklar) bulunan düşman güçlerine saldırmışlardır. (Aynı gün içinde Mahmut Esat Bozkurt Efe ve kızanları, Çamlık (Aziziye) ve Ortaklar’da trenlere patlayıcı maddeyle saldırarak hem epeyce Yunan askeri öldürecek, hem de asker taşıyan trenlerin Aydın’a gitmesini geciktireceklerdir. (Nail Topal’ın notu)]

29 Haziran sabahı Yunan güçleri, bir taraftan İzmir’den getirdikleri askerlerle güçlenince, bir taraftan da top atışlarıyla kenti bombalamaya başlamışlardı. Albay Şefik Aker, Aydın’ın yıkıma uğramaması için, Türk topçu bataryasını kullanmamıştı. Binbaşı Hacı Şükrü’nün ısrarıyla bizim toplarımız da isabetli atışlarıyla düşmana büyük zarar verdirmeye başlar. Yörük Ali Efe, kızanlarıyla Kozdibi adı verilen yerden şehre girer. Yunanlar Türk evlerini yaktığı için, Yörük Ali Efe de Rum mahallesindeki evleri yaktırır. Yunanlar esir aldıkları Türkleri camilere doldurarak yakmışlar, üç önemli caminin minarelerine çıkarttıkları keskin nişancılarla insanlarımızı makineli tüfeklerle tarayıp öldürmüşlerdir. Türkler çocuk ve kadınlara kesinlikle dokunmamışlardır. Yörük Ali Efe, çok keskin bir nişancıdır. Camilerin minarelerinde bulunan keskin nişancıları vurur en önce. Camilerde ölümü bekleyen insanlarımızı da kurtarır.

Savaş, 29 Haziran 1919 akşamına kadar sürer. Yunan ordusu kaçmaya başlar. Yerli Rumlar da kadın, erkek, çoluk çocuk, onların ardından kaçmaya başladılar. 29 Haziran gecesi, Albay Şefik Aker ve Binbaşı Hacı Şükrü Beyler ve askerleri Aydın’a girdiler. Şehri Yunan’a teslim etmek için İncirliova’ya düşmanı karşılamaya giden Belediye Reisi, Peştemalcı Reşat’ı bir tekkede saklı buldular. 30 Haziran güneşi ortaya çıkarken binlerce Türk ve Yunan ölüsü ile dumanları tüten yanmış evler görünüyordu.

* * * * * * * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/kutsal-isyanda-aydin-ve-yoruk-ali-efe-271579

+ + + + + + + + + + + + + +


9 Ağustos 2022 Salı

MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARIMIZIN ANISINA / Atila Girgin

 MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARIMIZIN ANILARINI YAŞATMAK ADINA DÜZENLENEN GÖRSELLERLE, SARAYKÖY'ÜN EMPERYALİST İŞGALA DİRENİŞ GÜNLERİNİ CANLANDIRMA OLARAK DA OLSA SİZ SEVGİLİ DOSTLARLA PAYLAŞALIM İSTEDİK. 

KAHRAMANLARIMIZI RAHMET, SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYOR, ANILARI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUZ. İYİ Kİ VARDINIZ SEVGİLİ YURTSEVER ATALARIMIZ. SİZLERLE ONUR DUYUYORUZ. 

İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiği gün, Vatansever Sarayköylüler pür heyecanla telgrafhaneye ve Belediyeye koşarak tamamlayıcı bilgi almak için gözler yaşlı adeta çırpınıyorlardı. Nihayet acı durum açıklandı.

Halk çarşı meydanında kuyunun önünde miting halinde toplandı. Gizli gizli faaliyet çoktan başlamıştı.
Sonra alenen ve resmen milli kuvvetler ilk savaş kararını 24 Mayıs 1935 de burada verdi (1919) Kuyunun önündeki büyük meydanda Denizli'de olduğu gibi nutuklar verilerek işgal protesto edildi. Hemen ilk olarak Sarayköy'de bir “Heyeti Milliye” kurulmasına ve çete teşkilatı ile vatanın düşman istilasından korunması için savaşa başlamasına kat'i surette engin tarihinden ilham alarak şeref ve namus üzerine söz verilerek ve yemin edilerek karar verildi. Teşkil edilen Heyeti Milliye müdafaa esaslarını tespit edecekti Bu heyet geniş yetki ile çalışmaya başladı.
İlk heyeti milliye müftü Ahmet Şükrü, müderriz Hacı Halil Zade İsmail, Tokatlıoğlu Emin Aslan, Asaf AKMANSOY, Müderris Hacı Efendi Zade Fehmi efendi, Belediye Reisi Halil efendi, Doktor Salih Tevfik, Münir Alp, Tokatlıoğlu Mehmet İhsan, Yüzbaşı Zühtü beyler gibi fedakar yurttaşlardan teşekkül etmiştir.
Bu ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak için “Sarayköy Kazası Heyeti Milliyesi” artık candan bir feragatla ve bütün samimiyetiyle çalışıyor ve bu hususta halka ve civar kazalara da bu kutsal milli davaya iştirakleri için teller çekmek, heyetler göndermek suretiyle onları bu yüce ülküye doğru sevk ediyordu.









30 Temmuz 2022 Cumartesi

TAHSİLDAR YUSUF EFENDİ EVLATLARINDAN HURİYR HANIM

 


SARAYKÖYLÜ KUVAYI MİLLİYECİLERDEN KATİPZADE TAHSİLDAR YUSUF EFENDİ EVLATLARINDAN HURİYR HANIM ! ..

Sarayköylü kuvayı Milliyecilerden Katipzade Tahsildar Yusuf Efendi, Hafize Hanımla evli olup, bu evliliğinden, Huriye, Şerife, Hatice, Tevhide ve Macide isimli beş çocuğa vardır.

Yusuf Efendinin evlatlarından Huriye Hanım; bir dönemin Sarayköyünün önemli hayırseverlerinden Mustafa Ali Barut'un eşidir. Mustafa Ali Barut, nam -ı diğer Hacı dede Sarayköy Şöförler ve Otomobilciler derneğinin kurucuarından ve ilk başkanıdır.

Bu video görselleriyle sizleri zaman tünelinde Huriye Hanım ve sevgili Mustafa Ali Barut'u ve bazı aile yakınlarıyla buluşturacağız. İzlemek isterseniz keyfiyeti sizlerin

Haydi iyi seyirler. Dostluk ve esenlik dileklerimle.....